Salı, Nisan 17, 2018

Ateş'im doğalı tam 10 yıl oldu!!!

10 yıl oldu! 


Bu yazdıklarım, şimdiye kadar göstermeye çalıştığım ama tam olarak kelimelere döküp söyleyemediğim, belki de zaman için de tam da göstermeyi beceremediğim ama içimde her salise yaşadığım duyguların dile gelişi hatta 10. yaşında sana yazdığım ilk mektubum olsun. 


İyi ki doğdun canım oğlum benim!!


10 yıl oldu!!


Koskocaman dolu dolu bir 10 yıl. 


Elimle dirseğimin arasına zor sığarken, şimdi nerdeyse bağrıma değecek kadar büyüdün. İlk kucağıma alışımla, şimdi kucakladığım an arasında yıllar değilde gün var sanki. Upuzun saçların, devamlı gülen gözlerin ve hiç bitmek bilmeyen enerjinle, doğduğun andan itibaren hiç susmayan o minicik ağzın ve sonsuza dek sürecekmiş edasında ki neşenle yaşadığım her güne anlam kattın. Belki de hiç yaşamadığım çocukluğum oldu senin çocukluğun. Yaşamadığımı yaşatmaya, görmediğimi göstermeye, bilmediğimi seninle öğrenmeye çabaladım hep. Elimden geleni, elimden gelmeyenlerle telafi etmeye, içimden geleni tüm acemiliğimle göstermeye ve yapmaya çabaladım. Üzdüm seni, hatta ağlattım da ama içinde en ufak bir kötü düşünce barındırmadan, kah aptallıktan, kah bilmemezlikten, çaresizlikten ya da tecrübesizlikten. Şimdi olsa yapmazdım dediğim şey de oldu, iyi ki yapmışım dediğim şey de.. hepsi bir ders, hepsi bir tecrübe oldu, dönüp dolaşıp yine sana uzanan. Şu an bile hatalarım, yanlışlarım vardır ki var muhakkak ama inan ki hepsinin içinde sonsuz bir sevgi, hiç bitmeyecek bir gurur var. 


Uzun ve nereye varacağı belli olmayan bu hayatta sen nerede olursan ol, mesafe olarak bana ne kadar yakın ya da ne kadar uzak olursan ol. Seçtiğin hayat ne olursa olsun, o hayatta ne yaşarsan yaşa, başına gelen her iyi şeyde ya da en kötü şeyde, yaşadığın herne olursa olsun, doğduğunda nasıl sevdiysem seni şimdi de o anda da seni öyle seveceğim. Olabildiğim kadar arkanda, olabildiğim kadar yanında ve elimden geldiğince yol göstermeye çalışıp, yanlışınla doğrunla destek olacağım sana bunu sakın unutma. 


Sen canımdan öte can, kalbimin her atışında yaşamak için bir umutsun bana bu hayatta. 


Güler yüzünü, muzip zekanı, tertemiz kalbini, sonsuz ufkunu, gözlerinde ki pırıltıyı ve bitmek bilmeyen o merakını hiç kaybetme olur mu?! Sen benim herzaman "mısır yiyen Ateşim" olacaksın. 


Sana iyi bir baba olabildiysem ve ileride iyi bir arkadaş, iyi bir yoldaş olabilirsem ne mutlu bana ...


Seni çok çok çok seviyorum oğlum benim.


İyi ki doğdun. Doğum günün kutlu olsun. 


17.04.2018

Çarşamba, Nisan 17, 2013

Bugün Ateşimin 5. Yaşgünü

   17 Nisan 2008 - 17 Nisan 2013 herhangi bir insan için bu tarih aralığı sadece günlerden ibarettir. Bazısı için ise hayatının hiç tahahhül bile edemeyeceği, çoğu zaman inanamadığı, bazen " hadi canım ben mi" dediği ama çoğunlukla sadece aklına bile geldiğinde yüzündeki gülümsemeye engel olamadığı hani 'çocukça' içinin kıpır kıpır olduğu zamanlardır. İşte kendimi; bu tarih aralığını düşündüğümde anlatabileceğim ilk kelimeler bunlar. Gecenin bir yarısı ağlama krizine engel olamayıp kucağımda sabaha kadar uyumasıyla başlayan bir babalık ve oğulluk hikayesi bu .. beş yılını dolduran, onun yüzündeki gülümseme gibi hiç eksilmeden devam eden bir sevinç ve mutluluk dolu bir hikaye .. hiç bu günler bitmesin istediğiniz hep bu haliyle kalsın istediğiniz, ne kadar otoriter olmaya çalışırsanız çalışın aslında yüreğinizde hep bir buruklukla doldurduğunuz bir hikaye bu .. her sorusunda dilinizin tutulduğu ama her baba deyişinde dünyaları yakacağınız bir oğul hikayesi bu .. nerdeyse o kafasının avcunuzu bile doldurmayan zamanlardan, artık tek elle bile zor okşanabildiği bu zamanlara geliş hikayesi bu ... ve hala bazı kelimelerdeki harflerin yerini değiştirmesinin bile 'işte hala çocuk' dedirten iç sevincinin hikayesi bu .. gözlerinize baktığında, elinizi tuttuğunda ya da ansızın hiç sebepsiz size sarıldığında ne yapacağınızı hala bilemediğiniz belkide hiç tadılmamış saf bir sevginin hikayesi bu .. 10 yaşına, 15 yaşına, 18 yaşına hatta 23 yaşına geldiğinde beraber yapacağınız herşeyi kafada kendinizce kurduğunuz bir bağlılığın hikayesi bu .. ne olursa olsun, herşeye ve herkese rağmen içinizdeki sevgiyi en en rafine tutmaya çalıştığınız bir çabanın hikayesi bu .. ve bu hikayenin 5. yılına girişinin tarif edemediğiniz o duygusunu kitaplara sığdarmak isteyipte şuncacık yere sığdırmaya çalışmak, tıpkı olanca büyüklüğü ve yüceliği ile içinizde yaşadığınız o duyguyu 5 harfli bir kelimeye sığdırmaya çalışmak gibi ...

... ve en güzeli de ne aslında biliyormusunuz, bu babanın "hani o gün gelsede karşılıklı iki duble şey" içsek oğluımla demesenin hayali ve "görebilecekmiyim" sorusunun derinlerde gizlenmiş korkusu .. işte bütün hikayenin içten içe bıyık altından gülümseten en gerçek duygusu bu:)

Ateş'im canım benim .. doğum günü kutlu olsun. İçindeki tüm o "çocuk" duygularını ebediyen kaybetme olur mu.

Pazartesi, Aralık 31, 2012

İkibinoiki 0 / İkibinonüç 1

Gelecek yıl dediğiniz sadece geçmiş yıllarda ki yapamadığımız herşeyi yükleyebileceğimiz bir flash bellek gibi adeta, daha o yeni yıl gelmeden ayağımızdaki tırnaktan kafamızdaki saça kadar herşeyi plansızca ve fütursuzca istedik bile .. yeni yıla, her yılda olduğu ve her yılda da olacağı gibi bazımız lambadan çıkan cin muamelesi yaptık .. bazımız dilek ağacıymışçasına her ayına ve her haftasına bir bir ip bağladık bile, keşke diyorum bazen, ondan (yeni yıldan) bu kadar çok şey istemesek, belki o gelecek yıl geldiğinde, bitişi bu kadar da üzmeyecek insanoğlunu kimbilir. Yeni yılın gelişini  eski yılın getirmediklerinin üstüne beton atarmışçasına kutlamak bu yüzden belki .. mutluluk, hayal kırıklarının maskesi adeta. Hiç boşaltmadan, birkaç dileğiyi de ekleyerek doldurduk flash bellekleri ve hazırız yeni yılın 'o' umut dolu ihtişamıyla gelişine, yine .. yeniden, ne eksik ne de fazla. Yılın son gününü yılın ilk gününe bağlamak için hazır ve nazır saat sayıyoruz. Ummak ve hayal etmek dışında ki önemli olan tek şey, saat 00:00 da nerde, kimle, nasıl ve hangi ruh ile girdiğimiz, gerisi ise tüm ağırlığı ve kasveti ile ertesi güne ...sonuç olarak 2012 geldiğin gibi gidiyosun işte!

Cumartesi, Aralık 29, 2012

Yeni. Eski.

Hayat üç boyutlu bir yanılgıdır kimi için, kimi için de kağıttan gemilerin durgun denizidir. Kimi için gönüldeki uçsuz bucaksız enginleridir, kimi içinse hayat bir kağıdın köşesinde 4 rakamdan diğer 4 rakama geçişidir. Ve kimi için hayat dediğin belki, olanın kıymetini bilmeyip, gelenin hayali ile kıprdamamaktır yerinde ...

Perşembe, Mayıs 10, 2012

Bugün benim doğum günüm ...


Her ne kadar sabah mahmur gözlerimle kalkıp,
kendime baktığımda.. görmesemde gözlerimde,
..hani o insanların çoşkulu oldukları,
kendilerini garip bir şekilde mutlu hissettikleri,
"vay be bugün benim doğum günüm" bakışlarını,
içimde garip bir huzur yada anlamsız bir neşe,
hissetmesemde...bugüne sadece bu sebebten
çoşkulu başlamasamda ..bugün benim doğum günüm.
... Hani olsa ya çocukluğumuzdan kalma o günler..
bir gece önce uyuyamasak ya ...beynimizi kemirse ya..
acaba kim ne alacak...benim için bir parti verilecek mi..
o günün en güzel süprizi ne olacak diye....!
Acaba istediğim , dilediğim her şey yarın olacak mı diye
dönüp dursak ya yatağımızda , gözümüzden akan uykuyla.
hayaller kursak ya yada fanteziler oluştursak ya
kafamızda bütün yıl beklediğimiz o hediyeler gelse ya..
hani derler ya ..."çocuk gibi" sevinsek ya içten içe...
şarkılar..arkadaşlar belki de palyaçolar olsa ya bugünü
bize unutturmayacak...aslında kimin aklında ki eski doğum günleri..
saniye saniye kim yada kaç tanesini hatırlarız ki adam gibi...
bide adam da olduk ya büyüyüp ...doğum gününümüz olmasa..
hatırlamayız bile geçirdiğimiz onca geceyi uykusuzca.
Unutmuşuzdur..anlamasak ta anlamını içimizdeki garip
duygularla kestiğimiz kızları..dans etmek için tutuştuğumuz o dakikaları...
doğum günü sahibi olarak..girdiğimiz o havaları ..attığımız çalımları ...
anlamını bilmesek te o zamanları şimdi unuttuk gitti işte ..
çocuktuk ya hatırlarmısınız..bizim için yapılan partilerde ,
şişirip şişirip te pis sırıtmalara dönüştürdüğümüz egolarımızı.
O günler yaşıyormuş işte ..bir gizemi ..bir anlamı bir değeri varmış,
yaşıyormuş derken kendi anlamında yani ..nefes alıyormuş o günler..
kendince bıraktığı izler ..rüyalarımızda yerleri varmış..bizimle birlikte
hatta bizimle yaşarmış o günler ...şimdi oduğundan daha bi kanlı canlıymış
o eski ..o çocukluk günlerimin doğum günleri.
İşte "bugün benim doğum günüm" dedim ya sabahım diğer sabahlardan
ne farklı ..ne gizemli ne de umut dolu ..
dün ne kadar umutluysam bu hayattan ..
o kadar umutluyum bu sabahta ...
dün neyse neşem , bu sabahta hala yüzümde..
dün sabah ne kadar gizemli geldiyse hayat..
bu sabahta hala çözemediğim gizemler var ..
fark yokmu .? evet var.. resmileştirilmiş o zaman diliminde...
yaşayacağım ilerideki günlerden bir yıl daha eksilttim..
ama yaşadığım onca yıla bir yıl daha ekledim...
ikiside hayatın gerekliliği demekki ...geçmişe eklenenler..
gelecekten alınıyorsa ..yaşadığımız "bugün" herşeyden önemli olmalı,
ne bizi geçmişimizden o denli koparmalı ,
ne de bizi yaşacağımız gelecekten uzaklaştırmalı ,
"bugün" evet "doğum günüm" nice seneler diliyorum kendime,
ve teşekkür ediyorum geçmişe "bugünü" bana yaşatıyor böylesine....

Umut , huzur ve yaşama sevinciyle ....

BuRÇiN TaRKaN ŞENGÖNÜL

Pazartesi, Ağustos 09, 2010

AMATöR FoToĞRaFLaRIMA BuRADAN ULAŞABİLİRSİNİZ ..!

Salı, Kasım 03, 2009

akşam vakti oldu .. hüzün sızıyor parmaklarımdan ..

...tutunup bir sallantıya ansızın seninle,
sensizliğe kapılıyorum,
akan bir suyun koynunda.
Kurumuş dudaklarına şarap sürmek ve yudumlamak arsız damlalarla.
Nazlı sözlerim sarhoştur şimdi sana ,
dönüyor başım bir geminin güvertesinde,
ellerini arıyorum, hıçkırıyor hece hece, ben her neydeyse ,
gözlerinse masmavi bir gece,
dönüyor yüreğim,
dönüyor ah,
yokluğunun sahipsizliğiyle,
bir yudum daha alıp senden döneceğim uykulara ...
ama hangi gece ...,

BuRÇiN TaRKaN ŞeNGöNüL

Pazar, Ağustos 23, 2009

Nedir ki bu sen söyle ...

...
söylenmemiş sözler varsa,
kaçırılıyorsa gözler uzaklara,
onlarca kelimeyle yazılmış paragraflara...
tek kelimeyle cevap geliyorsa ,
cevaplanmamış sorular düğüm oluyorsa boğazına
ellerin gidiyorda .. geri dönüyorsa hemen harflerden
baktığında her defasında oraya ...
göremiyorsan denizin maviliğini,
kelimeler arka arkaya diziliyorda ...
bir cümle bile kuramıyorsan adamakıllı
nedir ki bu sen söyle ...
bir fincan kahvenin kaldıysan kırk yıllık hatrına
bakarken kör karanlıkta yıldızlara ..
aralarından sadece bir tanesi kayıyorsa
dokunmadan tenine ellerin titriyorsa
tadını merak ediyorda ....
çok uzaksan o dudaklara
bir bakışını yakalayıpta, o an istediğin ...,
o deniz deryada kaybolmaksa
"o an" öncesi, bir boyu uzaksa artık sana
nedir ki bu sen söyle ...
midende ki cılız, derinden kasılmaya ...
anlam veremiyorda, bitmesini de istemiyorsan
oturduğun yerde kalmışta "acaba napıyor" düşüncesi,
tüm düşünceleri ayaklar altına alıp gelip gelip gidiyorsa
kulaklarına inanmadığın kelimeler ...
dökülmüşte parmaklarından ....
aklına gelip gelip çıldırıyorsan
bedeni bedenine değmeden ısınıyorda ...
ılık ılık dağılıyorsa yüreğinin en kuytu yerinden
yutkunup istemsiz ,sessiz kalmışsa dudakların ..
damağında ki kuruluk, gözlerine bulamışsa aniden
bir an için bilemezsen ne yapacağını...
mavi denizlerin üstüne çöktüyse bulutlar
ve az sonra çıkacak fırtınaya da yakalanıyorsan bile bile
dalga dalga çarpıp kıyılarına alıp götürüyorsa senden uzaklara
nedir ki bu sen söyle ...
kırık dökük kelimeler bir bir kopup yerlerinden
çarpıp duruyorsa yüreğinin duvarlarına
yankıları sessiz sessiz ulaşıyorsa kuytularına
ve tekrarlayıp duruyorsa anlaşılmazca
nedir ki bu sen söyle ...

yada dur !!
sen söyleme !!
ben söyliyeyim sana ..

yada boşver
kalsın ..
...kalmalısın
belkide ..
"o" andan "az önce" de
19.08......

Balat'ta Yaşıt Balat Bakkalı ...


Photos By BuRÇiNTaRKaNŞeNGöNüL

Salı, Şubat 10, 2009

Ben senin bildigin beni yitirdim ...

Ayrılmayı bile beceremedik
Seni düsünmüyor degilim
Aklimdasin en gereksiz zamanlarda hatta
Geçen zaman unutturmuyor
Seni...
Aksine geçtikçe günler anliyorsun birseyleri
Manasiz bir gülüs,tebessümsün yüzümde
Ne gülüse benziyorsun,ne de aglamaya
Tuhaf zamanlarda giriyorsun içime
Sebepsiz firtinasin yaz mevsimimde
Içimden çok sözler geçer sana dair
Gülüsünü özler,sesine hasret kalirim bazen
Birseyler var bilmem farkinda misin?
Adam gibi ayrilmayi bile beceremedik
Bir Siir gibi yazdik ama sonunu getiremedik
Son bir söz kaldi Siire,bir tek kelime belki
Bulmaya çalisiyorum o sözü yoklugunda bile
Ne cesaretim var seninle olmaya ne de istegim
Ben senin bildigin beni yitirdim
Anlatilmaz bir duygu,bilinmez bir bosluk
Hissetmesem böyle olur mu bunca zamandan sonra
Söylemem gerekenler bunlar degil farkindayim
O kadar bos ki ben bile hayret ediyorum kendime
Konussam diyorum,arasam,bir mesaj belki
Içimden geçenleri bir bir saysam diyorum
Dinlersin eminim takmasan bile
Için acir,üzülürsün belki
Yap diyorum,çekinme,utanma
Bir defa geliyoruz hayata
Sonra gerçekle yüzlesiyorum
Ve söylenecek tek bir kelime,söz bulamiyorum
Bunu anladigim günden beri
Vazgeçtim,düsünmüyorum
Istesem de olmuyor,bos geliyor
Yerine birisini koyamadigimdan degil
Seni sevdigim gibi kimseyi sevmemeye yemin ettim
Sözümü tutuyorum
Artik seni düsünmüyorum... sanki seni çagirircasina
Alismisim birtanem
Olmuyor, olmuyor sensiz!
Yapamiyorum
Bir görsen su halimi kin aldi gotürdü bütün benligimi.
Karsimda duran ayna bile,
Bana,bana yalniz sensizligi yansitiyor.

10.05.02

Sokaklardayım ...


Unutulmuş adres,silinmiş sokak adı,
çalınmayı çoktan unutmuş bir kapı ve soğuk yatakta;
Böyle bir başına kalınca, sıcak şeyler düşünmek ısıtmıyor ellerimi.
Işıklarını kapatınca odamın;
Yalnızlık, soyunup duygularından çıplak bir kadın gibi abanır üzerime.
‘sen’ diyen bir fısıltı çıkar titreyen dudaklarımdan
Oysa, gölgelerin oynaştığı duvarlardan
‘o şimdi yok, 'yalnızsın’ diyen bir sestir
yüreğimin ucuna ve en derinine yansıyan.
Böyle bir başına kalınca sıcak şeyler düşünmek ısıtmıyor yüreğimi

Sokaklardayım

Yıldızlar süzülürken gökyüzünden,
sahipsiz köpekler geçer yanımdan.
Senlilik ile sensizliğin öpüştüğü köşe başında durup;
Bir tekme vuruşuyla kapanan sokak kapısının
arkasına bıraktığım yitirilmiş bir sevdayı ve bastırılmış çığlıklarımın
siyahını eklerim gecenin karanlığına.

Biliyor musun;

Böyle bir başına kalınca, sıcak şeyler düşünmek ısıtmıyor içimi

02 KASIM 99

Pazartesi, Mart 17, 2008

Seni, Sen olmayınca anlıyormuşum ben ...

Seni,
Sen olmayınca anlıyormuşum ben ...
Bir an yokmuşsun gibi düşünüyorum,
Olmuyor...
Yokluğunu, yarın geleceğini bilsemde kabullenemiyorum.
Ve sen,
Ben yokken,
Neler düşünüyorsun acaba?

Kalbimde anlaşılması tuhaf sızılar oluyor bazen,
Neden?
Seni sevmekten korktuğumda,
Korktuğumun başıma geldiğini anlıyorum.
Ne olacak?
Sonunu hayal edemiyorum.
Ve sen,
Ben yokken,
Neler düşünüyorsun acaba?

Özlemin, alışmışlık olduğunu düşünüyorum bazen,
Bu kadar özlemem için,
Ne kadar alışmama lazım ki sana?
En çok neyine alışmışım merak ediyorum.
Ve sen,
Ben yokken,
Neler düşünüyorsun acaba?

Yağmur yağsada bu aralar çok fena yağmursuyorum.
Hava soğuk ama,
Ben aslında seni üşüyorum nefes alışlarımda.
Sesim bir tuhaf çıkıyor, ismini hecelerken,
Ve sen,
Ben yokken,
Neler düşünüyorsun acaba?

Elini tutabilmenin kıymetini,
Parmaklarımla oynarken anlıyorum.
İsminin dilimden düşmesini diliyorum.
Gecenin en sessiz saatinde....
Şimdiye kadar hiç duymamışım gibi tuhaf geliyor bana..
Ve sen,
Ben yokken,
Neler düşünüyorsun acaba?

Düşlerimde bir değişti son zamanlarda,
Garibime gidiyor,
Her karesinde sen varsın yaşanacaklarımın,
Olmayacak hayallerimde bile sen çıkıyorsun karşıma.
Ve sen,
Ben yokken,
Neler düşünüyorsun acaba?

Bu bir kanun mudur acaba? Sevilenin kıymetini kaybedince anlamak ! Onsuzluğun ağırlığı bir hamal yükü gibi çöktüğünde omzumuza ve yarımkalmışlığın kokusu dolaştığında tenimizin her bucağını.. başımızı yalnız koyduğumuzda yastığımıza.. bizi sarıp sarmalayan kollarının sıcaklığı yerine yorganları çektiğimizde üzerimize, hiç alakasız bir zamanda , hiç alakasız biri onun yaptığı bir hareketi yaptığında, yolda haldur huldur giderken burnumuza yabancı bir tenden onun kokusu çarptığında.. yüzlerce insanın olduğu kalabalık sokaklarda her bir insan yüzünde ondan bişeyler aradığımızda.. hep soran, hep bekleyen, hep uman gözlerle her köşenin başında , her yol sapağında belki karşılaşırız diye güm güm çarpan kalp atışlarımız arasında kaybolduğumuzda..
Sıradan bir manavın önünden geçerken gözümüze ilişen kıpkırmızı, kütür kütür taptaze bir elmaya gözlerimiz takıldığında ve bir elmanın yarısı gibi bizi tamamlayan sevdalıdan ayrı yarım bir elma gibi ortalarda dolaştığınızda, sol yanınızdaki sızı kahpe bir kurşun yarası gibi sızladığında hayıflanmanın ya da keşkelerin durağını çoktan kaçırdığınızı farkedersiniz...
Ve sonra nedenler niçinler takılmış bir plak gibi dönüp durur beyninizin içinde... içten içten kemirir yüreğinizi.. ve asli gerçek bir yumru gibi takılır boğazınıza.... soluğunuz kesilir.. ve anlarsınızki.. sizin için onsuz bir hayat düşünülemez...sonra elleriniz cebinizde, dilinizde bir şarkı kendinize itiraf ettiğiniz gerçeğin olanca sarhoşluğuyla haykırırsınız...

".............................................."

1994

Bir gün içimden gittin, anladım.

................................

Yıkılmış ve geç kalınmış viraneleriz
şimdi ne senin gözlerinde beşparmaların suya hasret yangınları var
nede benim gözlerimde şiiryaz dedin oysa kışlar yaşıyorum her mevsim
acmak uzereyken papatyalar yeni karlar yağıyor üstüne
üşüyorum evet hala üşüyor ellerim
hüzün kapımızı çalalı beribin günü aştı bin ömür bin solukbin yıkılış yaşadım
ömrümün arka sayfalarında altı çizilmiş satırlarımı okumaya başladım
sığınışlarını susuşlarını ve haykırışlarını işittim bu adadan
korunaklı bir liman olamadım sana
ve arkama bakmadan giderken haykırışlarını duymamak için kapattım yüreğimin kulaklarını
şimdi bin ömür geçmiş ömrümden
ben bir ruyadan uyanmak istercesine çırpınıyorum
hani zaman ilacı olurdu herşeyinhani zamana bırakmalıydık
atalar yine yanıldı
bir günün sonunda binlerce tükenişle ölürken ben
zaman zehrini içerken yudum yudum
artık bitsin istiyorum
ataların ilaç dedikleri yoksuzlugun bitsin
bitmezlerin bilincinde diyorum yineyıkılmış ve geç kalınmış viranelerız
şimdi ne senin gözlerinde harranın suya hasret yangınları varnede benim gözlerimde şiir
şimdi kendini yok edişlerini dinliyorum
susuyorum
susuşlarımın öznesi sen oluyorsun hep
şehrine gidiyorum yoklugun açıyor
kapıları yıkılan şehirler arası bir otobüs terminalinde ayak izlerimiz duruyor
halaa haklısın
kokun sinmiş soguk duvarlarına şehrin
herkezin gözünde seni arıyorum yoksun
yoklugunu salıp gitmişsin
gidişle bırakıldıığın bu kentte
bağışlama dilemiyorum
gel demiyorum
sev demiyorum
haykırışların yankılanıp boşlukta kaybolmadı bilesin
sığındığım bu adada yaktıgın ateşi gömdüm
yanaştırabilirsem gemilerimi tutucam ellerinden
şimdi yanıyorum kanıyorum ve yıkılışların altında tekrar eziliyor bedenim
geç kalınmış bir solukmu bir günün sonunda
yoksa çaresizliklerimin son çırpınışlarımı bilmiyorum
kayıp adresten yazıyorum son kez
sussam yalnızlık konuşsam ayrılık
dönsem yıkılış dönmesem yok oluş
şimdi ben susuyorum yalnızlığa
sende sus ki banasus ki bir daha ölmeyeyim.

....... 12.06.1995

/////////////////////////////////////////

Bir gün içimden gittin, anladım.

Nereye gittiğin değildi önemli olan... Kiminle gittiğin, hangi havayı soluduğun, hangi şehrin, hangi sokağında yürüdüğün önemli değildi. Sen içimden gitmiştin... İçimde ne varsa bana ait, seninle gitmişti.

Renklerim, ruhumdaki yaz, güneşim gitmişti.

“Bana kalan, Beni kalansız bölen bu şehir. Ah! bu şehir, yalan şehir ...."

BuRÇiN TaRKaN ŞeNGöNüL ..... 2001

Cuma, Eylül 07, 2007

Demek vardın..,

Zihninde hiç kimseye söyleyemediği hayallerini saklayan küçük bir çocuk gibi hissediyorum kendimi, monitörü kapattıktan sonra sevgimi bir daha söyleyemiyorum, yaşananları hissedemiyorum. Bütün çocuklar gibi ben de uzun zamandır hayallerimi sevdim, imkânsız olduğunu sandığım zamanlarda bile yüreğime dokunan, içimdeki beni gören bir sevgiyi hayal ettim. Tutunduğum hayalimi, bu sevgi karşıma çıkacak diye hiç ümitlenmeden sevdim, sen geldin. Artık hayalimi değil seni seviyorum, hayalimden daha çok seviyorum, bulmadan kaybettiğim seni seviyorum. Artık hiç bir şeyi kaybetme korkum kalmadı, önceden olmayan bir sevgiyi düşlerdim, şimdi öznesi olan sevgimin umutlardan uzak düşleriyle yüreğimi sevindirmeye çalışıyorum. Demek vardın, demek bu yaşamın içindeydin ve bir başka beldede uzanamadığım, göremediğim yüreğinle belki de sen de gerçek sevgiyi özlüyordun. Güneş toprağa kavuşamıyor, kuşlar yıldızlara ulaşamıyor ama anladım ki geç kaldığım bir noktada sevgi bana ulaşıyor. Yine de umudun yittiği yerde umutları düşlere gömerek seviyorum. Sevdiğimin daha ne kadar "orada" kalacağını bilemiyorum ama orada kalacağına dair ümitler ekiyorum yüreğime. Bu yaşamda herkesin dünyaya kapalı bir hikayesi var, kimseye anlatamadığı güzellikleri var, bir ağacın bile konuşmadan anlatamadan yakınında yaslandığı bir başka ağaç var, benimse yazmak dışında aşkı anlatabildiğim beni dinleyen sadece bir yüreğim var. Aşk gerçek kimliğinizi bulmanızı sağlıyor, bir anda insanların içerisinde dolaşırken bu dünyada bir yer kapladığınızı, mutluluk için bir fayda sağladığınızı hissedebiliyorsunuz . Yüreğimle yaşayamadığım anların yaşamın içinde yok olduğunu unutuyorum, aslında bu dünyada ne kadar az kaldığımı daha önce fark etmeliydim ve bu öncelerin içinde seni fark etmeliydim. Tesadüf diye bir şey yoktur bu alemde, senin benimle karşılaşman tesadüf olamaz, bu başka bir şey. Artık akşam gittiğim mekanlarda beni sen karşılayacakmışsı n gibi umutlar besliyorum, kapıların arkasında sen varmışsın gibi heyecanlanıyorum, başımı her yana çevirişimde sesin hep yüreğimde yankılanıyor, sesin geldiği yeri aramıyorum artık biliyorum ki yüreğimde sende.

Perşembe, Eylül 06, 2007

BiR MeRHaBA

Simdi her sey, her zaman var ve her sey kiymetsiz.
Bir super marketten alisveris yapmaya calismak, sevdiginiz birini bulamayinca telesekretere not birakmak gibi aslinda. Ikisinde de muhatabiniz yok, icinizden konusursunuz; sizi duyan olmaz.

Bu cagin cilvesi herhalde. Kalabaliklarin icinde yalnizligi yasamak ve bundan keyif almaya calismak. Ama vakumlu, dondurulmus, hijyenik ve ambalaji guzel hayatimizda eksIk bir seyler var. Onemli bir seyler.

Domatesin tadi gibi. Bir merhabanin hatiri gibi...

Salı, Haziran 19, 2007

SeNi SeViYoRuM ....

Seni seviyorum,
Cunku,
Her sabah kalktigimda Yasamak için tek neden,sen varsin
Fakat seni sevmek için binlerce nedenim var.
Seni seviyorum,
Cunku,
Bu siyah beyaz dunyada tek renk sensin,
Bir ressamin fircasindan cikmis gibi.
Ama alalade bir renk degil,
Gokkusaginin her tonunu gölgede birakan bir renk.
Seni seviyorum,
Cunku,
Bu soguk gunde icimi isitan bir esinti gibisin.
Hafiften esiyorsun,
Iliklerimi isleyerek.
Sonra da kaybolup gidiyorsun,
Daha nereden geldigini anlayamadan.
Seni seviyorum,
Cunku,
Seni sevmekten baska bir sey gelmiyor icimden.
O kadar dogalki bu duygu
Ruhumun derinliklerinde,
Sanki dogdugumdan beri var.
Sadece ortaya cikmak icin seni bekliyordu.
Seni seviyorum,
Cunku,
Sensiz bir yasami artik dusunemiyorum.
Sensiz bu kuru dunyada yasamaktansa,
Olumun soguk nefesini opmeyi
Bir daha hic seni gormemektense
Hayata arkami donmeyi tercih ederim.
Seni seviyorum,
Cunku,
Ne zaman bir ask siiri duysam,
Misralardan sen akiyorsun.
Ne zaman eski bir sarki gelse kulagima,
Gitar telleri arasindan suzulen notalar,
Seni getiriyor bana.
Seni seviyorum,
Cunku,
Sen hep benimlesin.
Gozumu kapatmam yeterli seni gormem icin.
Tatli narin tenini...
Seni seviyorum,
Cunku,
Belki de ilk defa bir kadinin kokusu beni cilgina ceviriyor
Icimden Odyseus a turku soyleyen deniz kizlari da
Onu ayni kokuyla bastan cikarmaya mi calistilar acaba diyorum.
Seni seviyorum,
Cunku,
Gozlerinin icindeki binlerce yildiz,
Gecenin karanligini delip geciyor.
Bana bakaraken kendimi yildizlara tepeden bakiyor gibi hissediyorum
Seni seviyorum,
Cunku,
Benligim sana ait.
Sen onu burusturup cope de atabilirsin,
Kalbine yakin bir yere de koyabilirsin.
Tanrim! O kalbine yakin sicak yerde olmak istiyorum.
Seni seviyorum,
Cunku,
Sen sensin.
Ama sen beni Ben oldugum icin seviyor musun?
Onu kim bilir.
Seni seviyorum
Cunku,
Seni sevmeyi seviyorum.
Seni koklamayi seviyorum.
Sana dokunmayi seviyorum.
Seni seviyorum,
Cunku,
Saclarin ellerimin arasindan kayip giderken,
Dunyadaki cenneti bulmus gibiyim.
Bir an elimde tutuyorum o cenneti.
Bir an sonra belki de
Tamamen ellerimden kayip gitmis olacak.
Seni seviyorum,
Cunku,
Ben hic bir kadin icin siir yazmadim,
Bu hep tuhaf gelmisti.
Ama simdi
Senin icin siir yazmamak tuhaf geliyor.
Seni seviyorum,
Cunku,
Icimde bir umut var.
Bu siiri belki basucuna koyarsin.
Kimbilir belki yanina da kirmizi bir gul...
Seni seviyorum,
Cunku,
Tanri cicekleri yaratirken
Seni de onlarla beraber yaratmis
Papatyadan guzel,
Zambaktan asil,
Manolyadan tatli,
Gulden daha guzel kokulu.
Seni seviyorum,
Cunku,
Guzelligine melekler imreniyorlar.
Dunyada ise,
Olumluler arasinda
Galiba bir tek benim gibi bir iki sansli
Onu farkedebiliyor.
Seni seviyorum,
Cunku,
Olene kadar Yokolana kadar
Seninle olsam,
Bu herhalde bir ceza gibi gelir,
Daha cok senle olamadigim icin.
Seni seviyorumi,
Cunku,
Senin tarafinan sevilme fikri bile
Bir insani hayati boyunca mutlu edebilecek kadar guzel ve asil.
Seni seviyorum,
Cunku,
Seni anlatmak icin misralar yetmiyor.
Dusunuyorum bir kis gecesi bunu yazarken,
Acaba kac sair onun guzelligini anlatmak icin Binlerce misra yazdi.
Seni seviyorum,
Cunku,
Senin gulumsemen gunesin dogusu gib,
Insana herseyi unutturuyor,
Sadece seyredip tadina varma hissi uyandiriyor.
Seni seviyorum,
Cunku,
Bu kadar nedenden sonra bile
Seni ne kadar sevdigimi anlatamadim...


Utku ERDOĞDU

Salı, Mayıs 01, 2007

TEK KELiME EDEMESSiN BAZEN ...

Kelimeler eksik,
kelimeler yaralı.
Kelimeler cılız...kalir gecenin tam orasinda
tek kelime edemessin bazen..
birbirini kovalar onlarcasi..da
cumle edemessin ..sıgacak kadar bir nefese..
Taşımaz dil,...anlatmaz..anlatamaz..,
iste o zaman ..
beni sana.
Ben de...sana..aslinda..
Çok başka bir şey.
Sevginin ortasında, derin acılar hisseder mi insan?
Aydınlık gülümsemelerin içine, hüznü yerleştirir mi durup dururken?
Gözlerine buğu,diline kilit, yüreğine burukluk, çöreklenir kalır mı dakikalarca..?
Gelmeyeceğini bildiği mektup için,
posta kutusunu hep aynı heyecanla açar mı..mesela...
tek kelime edemssin bazan...
Dedim ya, başka bir şey bu.
Ne kadar yalnızsam,
o kadar seninleyim şu günlerde.
Belki de en başta, tutup seni en derinlere koydum diye oldu bunlar.
Kimseler ulaşmasın ..bilmesin seni diye,
kimselerin bilmediği,
bulamayacağı yollara götürdüm seni.
En derinlerde tuttum.
Bana sakladım belkide...
Derine, hep daha derine...
Seni yapayalnız,
bir tek bana bıraktım nedense...
Paylaşamadım..paylasmadim...
beni senle..seni kimseyle..
Yanlış yaptım.
Sana ulaşan yolları kaybettim ..bir gece..
ertesi gun sen yoksun diye bütün bu şaşkınlıklar.
Kendimi oradan oraya vurmam.
Sağımda, solumda, ne zaman dikildiğini bilmediğim duvarlara çarpmam,
hiç görmediğim çukurlarla boğuşmam.
Denizlerin, gürültüyle gelip vurduğu dehlizlerin, acılı duvarları gibiyim.
Duvarlarım yosunlu, duvarlarım kaygan, duvarlarımdan hiç tükenmeyen sular
sızıyor.
Tutunamıyorum.
Renklerim degisiyor bir gecede..
Soluyorum,...soğuyorum.
Güneş ulaşmıyor içerilerime.
Küfleniyorum,....yaşlanıyorum.
Yalnızlıklar peşimde.
Dokunduğum her ıslak duvardan,
sen kokulu ellerin dokunuyor ..o dokundugun yerlere.
Yapış yapış, vıcık vıcık bir sensizlik bu.
Biliyorum,...bütün bunlar,....hep benim suçum.
Seni sakladığım yere ulaşamaz oldum.
Yollar, gitgide uzadı ve karıştı.
Ümidimi ısıtacak,.....parlatacak,
kımıldatacak bir şeylere ihtiyacım var.
Ah onun ne olduğunu biliyorum.
Sonu sana geliyor her cümlenin.
Her şeyin başında, içinde ve sonundasın.
Bu değişmiyor.
Öyle içimsin ki.
Birden aklıma geldi,
tuttum sana bir mektup yazdım dün...çok mutlumuydum...bilmiyorum
yada kizginmiydim gecelere..yada kendime..
Gün içinde neler yaptığımı,...nelere kızıp,
nelerle mutlu olduğumu,...tek tek anlattım.
Mevsimlerin ve insanların nasıl karışık ve beklenmedik olduklarını yazdım.
"Yine zamansız yağmurlar" dedim,
"Daha önce, hiç bu kadar zayıf değildi güneş ışınları" dedim,
"Gerçekten buradaki şarkıları hiç öğrenmeyecek,...bilmeyecek,...söylemeyecek "
dedim.
..
.................................
..................................
......yazdim durdum..yazdim..yazdim..yazdim...
sonra ..sonra durdum..koymadan son noktayi...
ve ...düşündüm...tek kelime edemedigim o ani
sonra cebime koydum..tum o yazdiklarimi..
Sana veremeyecek kadar da çekingenim..çekingendim....
Mektup hala cebimde.
Cebim de yüreğime yakın.
Yüreğimden birseyler sende.
Sen de yüreğime yakın.
Bu kadar içimdeymişsin işte....

BuRÇiN T. ŞENGÖNÜL ...2005

Cumartesi, Aralık 16, 2006

OBJETİFİMDEN BODRUM GÜN BATARKEN


ByBurCiNS 07 EyLüL 2006 Posted by Picasa

OBJEKTİFİMDEN ŞEYTAN TEPESİ/AYVALIK


By BUrCiNS 05 EyLüL 2006 Posted by Picasa

OBJEKTİFİMDEN GECE BODRUM VE KALE


ByBuRCiNS 06 EyLüL 2006 Posted by Picasa

OBJEKTiFiMDEN GÜMÜŞLÜK/BODRUM


By BuRCiNS 09 EyLüL 2006 Posted by Picasa

Perşembe, Ağustos 17, 2006

...bilinmez!

YanILGIMıDıR ...yolsa KaBULmu EDiLMeZ ...

Hayat üç boyutlu bir yanılgıdır kimi,

Kimi de kağıttan gemilerin denizidir.
Gönlümüzün uçsuz bucaksız enginlerinde,

İlk öpüşün sıcaklığıdır aslında unuttuğumuz…

Sözcük dalgalarına tutkuludur yakamozlar. Işıltıların sessizlikle seviştiği anlarda bir yarasa kanadı değer geceye. Fısıltılar tedirgin saatlerin dişlilerine tutunarak sarılırlar yıldız yansımalarına. Gece, utangaç giysilerini atar omzundan aşağı ve titrek mum alevleri yenik düşerler ihtiras rüzgarlarına. Hayatın ürpertili kuytularında, yaşam sınırsız aldanışların toplamı değil midir? . Her ilişkide gönlümüzün uçsuz bucaksız toprağında yetişir nice çiçekler. Unuttuğumuz ilk öpüşün coşkusu, unuttuğumuz tozlu ve çamurlu sokaklarda oynadığımız oyunlardır. Sevgiliye ve unutulma(yan)lara, en çok da unutmayanlara yazarız ruhumuzun eşsiz sözcüklerini. Biraz heyecan, biraz telaş oynarız sevgi oyununu bir muhteşem sahnede. Kimi dağılırız paramparça, bir trampet sesi yankılanır çocuk gönlümüzde. Adımlarımız ritmik, gözlerimiz korkak ve yüreğimiz telaşlıdır tozlu topraklı hayatın arşivlerinde. Kimi var olursun, kimi yok olmayı dilersin tanrıdan. Yüksek sesli bir müziğin kollarında aşk’ı yaşamak ister, hüzünlü bir senfonide de unutmak istersin yaşadıklarını. Yumup gözlerimi sımsıkı, bir özleyişi yudumlamak istiyorum kendimi sana bıraktığımda. En çok ellerin, onlardan daha çok istediğim gözlerinin harmanında güneş dönüyor başımın üzerinde. Yüzümün terleri, yüreğimin ferleri ile sana yürüyorum. En çok arzuladığım sesi(ni) duymayı, sevmelere doyamayacağım bedenini ve çözmeye çalıştığımız kimli(ği) mizin gravürlerinde, direniyoruz birbi(ri)mize. İçimin yıpranmaları ve o yıpranmaların gel(git) lerinde bu birikmiş yıpranmalardan arınarak, gözlerimdeki buğuyla senin ülkende, senin denizlerinde ve el değmemiş karalarında olmak istiyorum. Henüz hak edilmemiş bir sevdanın hüzün sarmalı belki de içimdeki. Yüreğimin dişlileri gıcırtılı, ellerim nasırlı ve sözcüklerim de gizemli. İnandığım, uğruna yaşadığım tek şey, ‘her aşkın bir hikayesi vardır’. Bir öykünün ayak seslerini takip etmek, o öykünün sayfalarında yer almak, sınırsız binlerce sözcüğün kanatlarına tutunmak, sana sunduğum aşk’ın coğrafyası değil midir? . Kağıttan gemiler gibi yapıp yapıp sulara saldığım şiirlerim, hiçbir zaman özlediğim yere varmayan gemilerim, fırtınalara, dalgalara yenik düşen umutlarımın öyküsüdür anlayacağın. Sevmenin her devirde farklı oynandığı bir yaşam sahnesinde bütün ayrılıklar da birbirinin benzeri değil midir? . Coşkularımız anlık, sevinçlerimiz sahte, sevdalarımız mağrurdur biraz. Yüreğimizin kırlarında büyüyen kelebekler var oldukça ve bizler o kelebekleri özgürlüğe ulaştırdıkça, aşk üç boyutlu bir film gibi asla sonlanmayacaktır. Bu yanılgılar deryasında, heyecan ve telaşların oynandığı sahnede, anılar, anılardaki çocukluğumuz, kollarına tutunup hayata yürüdüğümüz değerler bırakınca ellerimizi üzülürüz. Ağlayışlarımızı, yüreğimizdeki volkanları kimselere gösteremeyiz. Açtıkları kapının dışında kalır, unutmayı hiç istemediğimiz yüzlerinin gülüşleriyle avunuruz. Hayatın parçalarını hiçbir zaman birleştiremeyiz oysa. Kırıp kırıp onarmaya çalıştıklarımız, onardıkça kırdıklarımızla aklımız karışır. Yasak bahçelere girer, yasaklı elmaları yemek isteriz. Mazinin koordinatlarında salkım saçak bir gülüş olur, düşlerimizi tırmalayan rüyalarda benliğimizi ararız. Daldığımız koridorlar uzundur, yürüdüğümüz yollar çıkmaza uzanır ve biz yaşadıklarımızı gülüşlerimizle bütünleştirmek isteriz. Anlayacağın,’Hüzündür koluna girdiğimiz’ Kimi zoraki bir gülüş, kimi ağlayarak bir ömür sürüştür künyemize kazınan. Yüreğimizdeki sevgi, bedenimizdeki ateş ve ruhumuzdaki kaçışla aşk’ı kovalarız. Sıcacık bir merhaba umarız hayattan. Günaydınlardan gülüş umar, gecenin siyah kelepçeleriyle korkulara dolanırız. Aydınlıklardan kaçar, karanlıklarda ömür tüketiriz. Sevdalar unutulan bir efsaneye döner bir zaman sonra. Geçmişin raflarında tozlanan med- cezir’lerden bir öpüş dileriz. Tel tel olan yüreğimiz, bahçelerimizde çürüyen güllerimiz, yüzümüzdeki kırışıklıklarımız, aynalara dargınlığımız, gidince geriye dönmeyen günlerimiz akıtır göz yaşlarımızı. Her geçen gün içimizden kayıp giden sevda yıldızını tutarız sımsıkı nasırlı ellerimizle ve artık ağlamamayı da öğreniriz.

...2004 Burçin T. Şengönül

SEVMEK KENDİNİ BULMAKTIR




SEVMEK KENDİNİ BULMAK....

Aşk alemde yazılan en güzel sözdür
kalemi ruh mürkkebi candır aşkın
O kalemi tutan ise en sevgili olandır
Nice can verilmiştir aşka
Nice canlar feda edilmiştir aşk yollarında
Ya günümüzde yaşananlar...
Aşk mı acaba...
Ruhsuz kalplerin duygu hezeyanlarına
Dengesiz duygu dalgalanışlarına
Aşk denebilir mi ?
Ne garip ?
Sevmeyi sahiplenmenin diğer adı koymuşuz
Bencilliğimizi sevginin kıskançlığı diye görüyoruz
Sevmeyi "bu benim " demek için yaşıyoruz
Halbuki sevmek "ben onunum" demektir
Sevmek kendini bulmaktır
Başkasına sahip olmak değil
Sevmek kendi öz cevherini keşfetmektir
Başkasını bulup sahiplenmek değil...

.....2005 Burçin T. Şengönül

Çarşamba, Ağustos 09, 2006

uNuTuRUM .. UNUTURSUN ... UNUTULUR..!

Her başlangıç bir sonu getirir beraberinde ve her son parçasıdır birbaşlangıcın. Ne varsa sonsuzluğa dair bir bir paralanır gözlerinin önünde veyalanlar bir bir ayyuka çıktığında anlarsın şimdiye dek hiç görmediğinsonsuzluğun koca bir hayal olduğunu... Unutursun. hafızanın aslında en büyükdüşmanın olduğunu görürsün;öyle kolay harcar ki değer verdiklerini ve okadar kolay siler ki içine sinmiş vazgeçilmezlerini, utandırır insanı kendisinden, bir iğne deliğine girercesine KÜÇÜLÜRSÜN! Küstahtır zaman,avuçlarının içerisinden akıp giderken alır ve götürür sana ait olanlarıhabersizce, sonra dalga geçercesine önüne seriverir tüm çaldıklarını,uzatırsın elini yetişemezsin, "sen"likten çıkmıştır sana ait olanlar. Sen kendini sorumlu tutarsın tüm olan bitenden, zamanın günahını üzerine alırsınve hafızanın yarattığı koskoca bir uçurumda yuvarlanır durursun. unutursun!Unutmak için yaşar, yaşamak için unutursun, şimdi zor gelir biliyorum, kürekkürek alınıp bir eleğe atılmış kum gibi SÜZÜLÜRSÜN! Önce çırpınırsındenizden yeni çıkmış oltanın ucundaki bir balık misali. Dudakların büzülür,iki kelimeyi bir araya getiremezsin, bu kadar mı kolaydır unutmak ve bukadar kısa mı sürer vedalar? Ya korkunç bir rüya ya tozu fazla kaçmış birşaka olsun istersin gerçek olduğunu bile bile... Tek o değildir unutan, sende unutursun, şimdi zor gelir biliyorum, bir kasabın kancasına taktığı koyungibi YÜZÜLÜRSÜN! Unutursun BEBEĞİM unutursun! Önce bir oyun havası bile acıbir hüzzam şarkısı gibi gelir kulağına, her söylenen söz bir küfür, herteselli bir tokat olur suratına vurulan! Ay Ağustos bile olsa, dışarıda karakış vardır, fırtına ve kapkara bulutlar... Şimdi zor gelir biliyorum,titrersin iliklerine kadar, karların üzerine düşmüş minik bir serçe gibiÜŞÜRSÜN! Gözlerin artık cep telefonunun ekranında odaklanmıyorsa, her çalankapı ziline yüreğin hoplayarak koşmaktan vazgeçiyorsan, boş bir kağıdıkaralayıp şiir yazma heveslerinden kopuyorsan sonun başlangıcındasındır veilk adımların olacaktır bunlar nankörlüğüne!!! Bilirim hiç bir teselli faydaetmez şu an sana, her söylenen söz sadece bir harf yığınıdır aslında.Unutursun, şimdi zor gelir biliyorum. Korkarsın kendi benliğinden, birköşede iki büklüm olur BÜZÜLÜRSÜN! Her başlangıç bir sonu getirirberaberinde ve her son parçasıdır bir başlangıcın. Demiştim sana kolaydırunutmak, küçük bir esinti söker alır hayalini hafızandan. Vazgeçersin karşıkoymaktan doğanın kuralına. Küstah olan zamanın aslında tesirini geçgösteren acı bir ilaç olduğunu anlarsın. Haydi şimdi sıra başka birbaşlangıçta, bir kısır döngüdür bu, bir gölge oyunu, nasıl ki her başlangıçbir "son"a bağlıysa her son da bir başlangıcın önünde ki halkadır.Tesellilere ihtiyaç duymaz, cep telefonunu kapatır Ağustos'un bir yaz ayıolduğunu anlarsın. Alışırsın canım alışırsın, ne kadar kolay olduğunuunutmanın anlarsın; ve aslında bir hiç uğruna, boşuna boşuna akıttığınyaşlarınla yıkadığın yanaklarına acır, ÜZÜLÜRSÜN!


BuRÇiN TaRkAN ŞeNgÖnÜL .....

Pazartesi, Temmuz 17, 2006

gece...


hergün bir doğuştur yaşam,
ve herzaman peşimizdedir yaşam,
bazılarına göre doğuşun ölümüdür gece,
bazılarına göre başlangıçtır.
karanlıktır bazılarının ışığı,
yanıp yanıp söner bir kalp atışı.

gündüz ise başlangıcıdır sonun,
ölü ve bir o kadarda boş.
bazı geceler vardır ve onun insanları,
onlar için gece,
karanlıktan çok bir dosttur,
ve istemezler günbatımını.
yavaş yavaş yıldızlar yanar..
o sonsuz karanlıkta.

artık başlamıştır gündoğumunun özlemi,
süre içşinde artık çok uzaktır gündüz,
ışığa ulaşmak için karanlığın paençelerinde,
göz yummaktır işkenceye...

zaman, görmezden gelir artık onları
adeta durgun denizde bir dalgadır,
ve...
kıyı çok ama çok uzaklardadır.

BuRÇiN TaRKaN ŞENGöNüL 10/10/1992

Kalmalısın Öylece ...


sana olan tutkularımı anlatmak istiyorum,
haykırmak, sana tüm ezilmişliğimi.
bıktım artık yalnızlıktan...
seninle yaşamak istiyorum.
sabahları, güneş doğsun üzerimize,
tüm çıplaklığımız onda yıkansın.
günahlarım öyle temiz ki seninle.
ellerimiz hep hep mutluluğa uzansın,
o zaman var ederiz yaşamayı,
günahsız gözlerimizde.
şekillerde bir başka anlam olmalı,
seninle baktığımızda karşı yamaçlara...
mor dağlar bizi kıskanmalı.
mutluluk yalnız sevgimizden olmasın...
ağlayıncada gülmeliyiz anlıyormusun,
düşerken kalkmalıyız,
koşmalıyız özgürlüğe bıkmadan.
ağlamak mı...
bize göre değil.
kahrolmak mı...
hiç duymadık bugüne kadar.
ve... unuttuğumuz bir şarkı olmalı mutsuzluk,
herşeyinle sevmelisin...
herşeyinle benim olmalısın.
luzumsuz bahanelere boşver,
bu akşam benimle olmalısın,
sana yeraltı ülkelerini anlatmalıyım...
yaslamalısın başını göğsüme,
kalmalısın öylece....

BuRÇiN TaRKaN ŞENGöNüL 22/10/1990

Perşembe, Haziran 01, 2006

"BiR GüN"


" Senle isterdim ki bu gün batımında beraber olmak ama.....Uzun yolları da göze alabilen bir beraberlik... Aksam üstünün bir saatinde yorgun gövdemizi yaslayıp mırıl mırıl konuşabileceğimiz, omuz omuza dolanan bir kolun başımızı yaslayabileceğimiz bir omzun, belimizi kavrayan bir elin uzun yollara dayanıklı aşkların sahibi karşımıza çıktığında tanıyabiliyor muyuz onu! değerini biliyor, biricikliğini, benzersizliğini anlayabiliyor muyuz... Yoksa hayati sonsuz, fırsatları sayısız sanıp kendimizi hep ileride bir gün karşılaşacağımızı sandığımız bir başkasına, bir yenisine ertelerken hayat yanımızdan geçip gidiyor mu? Karşımıza zamansız çıkmış insanları yolumuzun dışına sürerken bir gün geri dönüp onu deliler gibi arayacağımızı hiç hesaba katıyor muyuz? Hayat her zaman cömert davranmaz bize, tersine çoğu kez zalimdir. Her zaman ayni fırsatları sunmaz, toyluk zamanlarını ödetir. Hoyratça kullandığımız arkadaşlıkların, eskitmeden yıprattığımız dostlukların, savurganca harcadığımız aşkların hazin hatırasıyla yapayalnız kalırız bir gün. Bir aksam üstü yanımızda kimse olmaz ya da olanlar olması gerekenler değildir. Yıldızların bizim için parladığını göremeyen gözlerimiz, gün gelir hayatımızdan kayan yıldızların gömüldüğü maziye kilitlenir.... Hayatımızdaki olağanüstü anları ve olağanüstü kişileri yakalamak. Bazılarının gelecekte sandıkları ''Bir gün'' geçmişte kalmıştır oysa; .......tekrar okur musun bunu benim için?......bir daha ,sonra bir daha......okur musun? "

Salı, Mayıs 16, 2006

bazen ...


bazen gelir ...
beden kaldıramaz ruhunu ...
ağırdır, kalkmaz yerinden ...
derler ya ..bedenim ruhuma dar ..
işte o misal.
o kadar yeniktir ki verdiği savaşlardan ,
çekip çıkartsın biri, hafifletsin ister bedenini.
o biri de yoksa işte ...yaşamak zuldur o saatleri.
ne kadar çabalasanda kendi kendine,
yardım almadan ruhunu çekip alamassın,
en ufak hücrene bile işlemiş yerlerinden.
çıksam dersin ...en yüksek tepelere,
haykıriyim ..avaz avaz , boyun damarlarım...
yüz kaslarım ...parçalanana, nefessiz kalana dek,
olmaz ..yığılır kalırsın dizlerinin denk geldiği yere,
erkek adamlığını yok sayar ağlamak istersin ,
bazı bazı ,gözlerinde şelale olmuş gözyaşların ,
ümitsizce cevap vermez kopan o fırtınalara ,
duyguların, tüm yenilmişliğin gelirde kursağına ,
yaş olup çıkmaz gözlerinden.
film şeritleri geçer ya gözlerinin önünden ölüme az kala
...işte o an dır sanki ... gelmiştir ve dayanmıştır kapına,
ruhun içinde bir dev olur , canavarlaşır sen içindekileri
boşalmadıkça , kelimeleri ekleyip birbirine ..diline getirmedikçe,
anlamsızdır belki ve mantık yoktur baktığında yaşadıklarına,
sırtını sıvazlasalar geçip gidecek tir belkide ,
yada aynaya bakıp gülsen kendine uçup gidecektir sessizce.
düşünmektir, kurmaktır kafanda binlerce kere ,
kuruntulara kaptırmaktır kendini ...
işte bizi bu hale getiren bunlardır gerçekte,
alıp bizi olduğumuz yerden götürür ,
cehennemin en kuytu yerlerine.
Yaşama sarılmaktır tek çare ...
gözlerini sıkı sıkı kapayıp umut etmektir ...
içinizden geçenlere bir gülücük katmaktır ...
en kuytularda da olsanız yapayalnız ...
hayatın geçtiği heryerde vardır mutlaka ,
tutunacak bir dalınız yada sırtınızı ,
yaslıyacağınız bir duvarınız.


BuRÇiN TaRKaN ŞeNGöNÜl ....05/2006

Cuma, Mayıs 12, 2006

Burçince ...

Sana kızmak o kadar kolay gibi gözüksede senin gözünle
ve kızıyor gibi olsamda ..aslında bu kızmak değil sevginin
aşkla birleşip doğurduğu engellerin çaresizliğiydi ...
o bağırmalar çağırmalar " artık bitsin " in çığlıklarıydı ...
gelip gitmeler en uzak diyarlara , yokolmalar bu milyarlık dünyada
yalnızlığımızı paylaşamamak bazen senle benle...
kalabalıkların içinde ıssız kalmak yüreğinle birdenbire
elini uzattığında değememek aslında yüzüne....
tüm bu duygular içimizde sefere çıkmış cengaverler işte..
fethetmek beni.. seni.. katmak gönlümüzün sevgi denizine..
esir etmek değil yanlış anlama..sadece yaşamak aynı vadide birlikte..

seviyorum seni işte...böyle...taaaa içimden burçince...


BuRÇiN TaRKaN şENgöNüL

Çarşamba, Mayıs 10, 2006

Kendime Hediye ....10/05/....

Bugün benim doğum günüm..
Her ne kadar sabah mahmur gözlerimle kalkıp,
kendime baktığımda.. görmesemde gözlerimde,
..hani o insanların çoşkulu oldukları,
kendilerini garip bir şekilde mutlu hissettikleri,
"vay be bugün benim doğum günüm" bakışlarını,
içimde garip bir huzur yada anlamsız bir neşe,
hissetmesemde...bugüne sadece bu sebebten
çoşkulu başlamasamda ..bugün benim doğum günüm.
Hani olsa ya çocukluğumuzdan kalma o günler..
bir gece önce uyuyamasak ya ...beynimizi kemirse ya..
acaba kim ne alacak...benim için bir parti verilecek mi..
o günün en güzel süprizi ne olacak diye....!
Acaba istediğim , dilediğim her şey yarın olacak mı diye
dönüp dursak ya yatağımızda , gözümüzden akan uykuyla.
hayaller kursak ya yada fanteziler oluştursak ya
kafamızda bütün yıl beklediğimiz o hediyeler gelse ya..
hani derler ya ..."çocuk gibi" sevinsek ya içten içe...
şarkılar..arkadaşlar belki de palyaçolar olsa ya bugünü
bize unutturmayacak...aslında kimin aklında ki eski doğum günleri..
saniye saniye kim yada kaç tanesini hatırlarız ki adam gibi...
bide adam da olduk ya büyüyüp ...doğum gününümüz olmasa..
hatırlamayız bile geçirdiğimiz onca geceyi uykusuzca.
Unutmuşuzdur..anlamasak ta anlamını içimizdeki garip
duygularla kestiğimiz kızları..dans etmek için tutuştuğumuz o dakikaları...
doğum günü sahibi olarak..girdiğimiz o havaları ..attığımız çalımları ...
anlamını bilmesek te o zamanları şimdi unuttuk gitti işte ..
çocuktuk ya hatırlarmısınız..bizim için yapılan partilerde ,
şişirip şişirip te pis sırıtmalara dönüştürdüğümüz egolarımızı.
O günler yaşıyormuş işte ..bir gizemi ..bir anlamı bir değeri varmış,
yaşıyormuş derken kendi anlamında yani ..nefes alıyormuş o günler..
kendince bıraktığı izler ..rüyalarımızda yerleri varmış..bizimle birlikte
hatta bizimle yaşarmış o günler ...şimdi oduğundan daha bi kanlı canlıymış
o eski ..o çocukluk günlerimin doğum günleri.
İşte "bugün benim doğum günüm" dedim ya sabahım diğer sabahlardan
ne farklı ..ne gizemli ne de umut dolu ..
dün ne kadar umutluysam bu hayattan ..
o kadar umutluyum bu sabahta ...
dün neyse neşem , bu sabahta hala yüzümde..
dün sabah ne kadar gizemli geldiyse hayat..
bu sabahta hala çözemediğim gizemler var ..
fark yokmu .? evet var.. resmileştirilmiş o zaman diliminde...
yaşayacağım ilerideki günlerden bir yıl daha eksilttim..
ama yaşadığım onca yıla bir yıl daha ekledim...
ikiside hayatın gerekliliği demekki ...geçmişe eklenenler..
gelecekten alınıyorsa ..yaşadığımız "bugün" herşeyden önemli olmalı,
ne bizi geçmişimizden o denli koparmalı ,
ne de bizi yaşacağımız gelecekten uzaklaştırmalı ,
"bugün" evet "doğum günüm" nice seneler diliyorum kendime,
ve teşekkür ediyorum geçmişe "bugünü" bana yaşatıyor böylesine....

Umut , huzur ve yaşama sevinciyle ....10/05/2006

BuRÇiN TaRKaN ŞENGÖNÜL

Cuma, Mayıs 05, 2006

Hep..hep..hep ...

Senin yokluğun delirtiyor beni,
karar verdim deliriyorum..,
seni arayıpta bulamayınca.
Daha önce yokluğunda onca
yaşadığım şeylerin adını bir türlü koyamıyordum ya..
Şimdi biliyorum; deliriyorum...
Sen yokken asla normal değilim.
Meleğim benim...
yüreği deniz...
elleri beşik sevdiceğim benim..
sen yan yeterki bana ...
yeşil vadin yaptım gözlerimi,
kırlarında çocuk çoşkunla koş eğlen diye..
gökyüne salıncaklar bağladım,
neşen yüzünden hiç eksik olmasın diye...
güneşi bağladım gözlerimin vadisine,
sen ordayken hep bedenini ısıtsın ..
gözlerinin karanlığını ışıklara boğsun diye...
uçsuz bucaksız mutluluklar sundum,
elllrinle bana verdiğin umut dolu sevgiye..
orada kaybol kaybol ki ..
sonradan tüm hatırladığın yollar bana çıksın diye....
seslerin yankılansın ki vadilerimde,
"SENİ SEVİYORUM "
u ezberlesin tüm kalıcı kuşlar diye...
gönlümün tüm duygularını
tropik meyvalara dönüştürdüm ..
sıkılmayıp onlardan
hep ..
hep..
hep iste diye...
işte seni sevdim ben..
dilim döndüğünce..
en içimdekilerle..
ama hep BuRÇiN'ce..

Perşembe, Mayıs 04, 2006

Hepsi Bu...

Her defasında bundan daha büyük bir acı çekemem derim
ve her seferinde ...
Tanrı beni böyle düşündüğüm için cezalandırıp,
daha büyük bir acı verir bana ….

Bir tek an bile sevmemiş gibi beni
Ruhunu ruhumdan çekip
Dipsiz kuyulara atarken…
Senden uzak olmak istiyorum deyip te
o korkunç o kapkara yalnızlığımla
baş başa bırakırken beni...

bu korkunç yalnızlık kızgın bir demir gibi ...
boğazımın bir yanından girip diğer yanından parçalayarak çıkarken.,
anlam veremezken olmayışına
sadece canını yaktığım içinmiydi gidişin
oysa benim canım ne çok yanmıştı,
senin gittiğin gibi gidememiştim hiç….

Ne çok söylemiştin...
Yalvarır gibi adeta.
Ellerimi bırakırsan düşerim
Uçurumun kenarında gibiyim,
Arkamdan çekildiğin an düşerim
Demiştin oysa….
Bıraktım ellerini

Düştün…
Acı çektin, kırıldın, üzüldün de
Bunun içinmi gittin???
Keşke böyle olsaydı
Sevmek bazen sevdiğinin verdiği acıyıda kabullenmek...dimi
Senden geliyorsa başım gözüm .,
üstüne demek değil midir ki?

Ama ikimizde biliyoruz dimi
Aslında neden gittiğimi…
Gittim mi.?
Evet gittim…
Yaktımmı canını
Çok…
Daha fazlası gelemez başıma heralde derken
Geldi …
Ölüm bir kez daha çaldı kapımı
En sevdiklerimden birini daha verdim toprağın koynuna
Sevdiklerimden biri daha gitmişti işte yitikler ülkesine
Ben o anda unutmuştum gidişini
Anlayamamışım bende olmadığımı
Sende olmadığımı
Sanmışım ki
Dünya yıkılsa
İki eli kanda olsa
Onca sevdiğim bu kadın
Hiç bişey yapamasa bile
Sesime dokunur

“güçlü ol ben buradayım “ der
sevgisini anlatmak için binlerce kelimeyi bir araya getiren
acıyı paylaşmak için
o en soğuk
o en acı
iki kelimeyi
“BAŞIN SAĞOLSUN” u
bir araya getiripte diyemezmiydi sevdiğinin kulağına
bilmezmi ki,
ölüm ne kadar yaralar sevdiğini
bu kadar uzak
bu kadar buzdan bir duvar gibi nasıl durabilir ki,
sevdiği adamın acısı karşısında
bunca büyük yanılma olurmu
olurmuş…

ne sen sevdiğim o kadın
ne ben sevdiğin o adam değiliz artık
geriye dönüp baktığımda
aslında ”biz” hiç olmamışızın ızdırabı yüreğimi sıkıştıran
hepsi bu…


Burçin TarKaN ŞENGöNüL ....1999

Perşembe, Nisan 27, 2006

Yağmurlu bar sabah ta yine hüzün kapladı içimi...

Yağmurlu bir sabah ta yine hüzün kapladı içimi....

Seninde içinde çoğu kez, anlamsız bir hüzün kaplar mı?
Sanki bir haberalmış, kötü bir olay olmuş ya da
sevdiğin birini yitirmişçesine...Alınganlaşıverirsin sessizce.
Mutsuzluk bir karabasan gibi çöküverir üzerine.
Ne konuşmak, ne de birini dinlemek istemez canin.
Oysa kimse canini acıtmamış, üzmemiştir seni.
Peki ya, bu içteki hüzün neden?
Bu çatılan kaslar niye?
Hadi itiraf edelim.
Gerçekten içimizi saran, bu davetsiz hüznün anlamı yok mu?
Bir iç hesaplaşma olamaz mı? Belkidebir özlemdir içimizi burkan.
Yitirdiğimiz değerlerdir hasretimiz.
Kanar yüreğimiz ince ince.
Bu güne kaygılıyızdır, yaşanacak yarınlara.
Sorarlar, "Neyin var? ", diye.
Yürekten değildir verilen yanıt...
"Bilmiyorum, içimde nedenini bilmediğim bir hüzün var."
Aslında öylesine iyi biliyoruz ki... Ne var ki o sıra çaresizsindir.

Yağmurlu bir sabah ta yine hüzün kapladı içimi....

Ne dünleri tekrar basa alıp yaşamanın,
ne de bu günü istediğimiz gibi oluşturmanın olanağı yok.
Bizlerde geceye ay gibi yalnız doğduk.
İste hüzün içimizi bir duman gibi sardığı an
...bu yalnızlık öyle derin hissedilir ki…
Senin sesine, seven yüreğine dokunmak geldi içimden ,
sen benden de hüzünlü çıktın.
Her sabah sesine hasret uyanıp çalan telefona vereceğin cevaba sabırsızlanıyorum.
Sen ise kaplamadan içimi sevginle,
bazen ellerinle itiyorsun tüm hasretimi sabırsızlığımı içime.
Varsın it onları en dibe sessiz çığlıklar gibi al birini vur ötekine.
Yinede bunca hüzne bunca çaresizliğe anlatılamayan bu hallerime
SENİ deli SEVER gönlüm özlerim seni yinede
her saniye en yeni eklediğim sevgilerimle...
..bazen kursağım nefes geçişlerime izin vermesede..
Yağmurlu bir sabah ta yine hüzün kapladı içimi....
Yalnızca kendimiz, gene kendimiz varızdır.
Seninde yaşamında, kimbilir ne kadar çok keşkelerin vardır.
Ama neden? Neden rollerimizi,repliklerimizi başkaları belirliyor?
Bu izin niye?
Alışkanlıklara,değerlere bu bağlılık neden?
Ne uğruna, ne adına olursa olsun, yakaladığımız değerlere, öyle değerler ki bizi umutlandıran
..neden, sıkıca sarılmayız?
insan ömrü ne kadar ki yasadığımız çağda Ortalama altmış bilemedin 65 yıl sağlıkla ...
Peki, yasadığımız süreçiçinde kendimiz için, kendi değerlerimizle neyi ne kadar yasayabildik?
"Bu benim ve benim yasamım" diye kaç kez direnebildik.
Hep birilerine izin vermişizdir. Ailemize, sevgilimize, dostlarımıza...
Eh.. O zamanda geriye biraz kalan, bolca adini bilmek istemediğimiz anlamsız hüzünler. Ahlar, uhlar... Benim de içimi o anlamsız hüzün sıkça kaplar. Ağlamaklı hissederim kendimi. Duyduğum özlemdir. Kaybettiğim, yasamdan yitirdiğim sevdiklerime. "Ah" derim, "Ne olurdu yasamda olsaydılar" İstediğim, yüreğimde ki sevgiyi verebilmek onlara. Yeniden yeniden kollarımı hiç çözmeden sarılmak. Peki ya, ya yasayan yitikler?
Halen dokunabileceğim, sesini duyabilip yüzüne öpücükler kondurabileceğim
Kaybettiğim hayattaki ilk tanıdığım kadına...
Kim bilir belki de geriye bıraktıkları sadece yürek eziklikleridir.
Gülmek, ağız dolusu kahkahalarla.
Sanki güneşi içime çekermişçesine sıcacık bakabilmek yasama.
Bazen de bükülen boynumla, düğümlenen boğazımla hüzünlenmek... Ama kime? Neye? ...belkide sadece hüzünlenmeyi hakedenlere…
Sevgiden
..Aşktan
..Özlemlerdendir .
Tüm yaşananlar. Ne Kızılır ölesiye ..Nede uğruna kalpler kırılır.. Sadece ve Sadece sahip olduğun her duyguyla yüreğinin etrafında koşmaktır aslında ..düşünülmez yaşanır...

BuRÇİN Tarkan ŞENGÖNÜL 22.09.2005

Cuma, Nisan 21, 2006

Sen ...Anı Ol Emi..!

Behçet Necatigil'in çok sevdiğim bir dizesi vardır;
"herşey çabucak anı oluyor..."der..
ne de doğrudur..hayat uzun ama , yaşanan hiçbir şey hayat kadar
uzun kalamıyor yanımızda..başlangıçların yerini bitişler,
doğumların yerini ölümler alıyor..
Murathan Mungan der ki:

"zamanla herşey geçer, halbuki geçen tek şey var o da zaman.."
...bütün bu güzel dizeler beynimden geçip giderken, anlarımı yoksa hayatımımı yaşamam gerektiği sorusu geliyor aklıma.. bugünü erteleyip yarının çıkmazlarını mı düşünmeliyim yoksa yaşadığım anın tadını mı çıkarmalıyım.. bugünü dolu dolu yaşarken yarına ait olanlarımı atlarım, yoksa yarın korkusuna boğulup bugünümü kaçırırım avuçlarımın arasından...
Ağustos böceğiyle, karıncanın hikayesi geliyor günlerdir aklıma..bir tanesi gece gündüz çalışıp yarınını garanti altına alır,diğeri ise gece gündüz saz çalar şarkı söyler..bahar mevsimi güzel geçer ama kara kış gelir çalar kapıyı.bizim çalışkan karınca halinden memnundur.günler boyunca çalışmıştır.hatta halen çalışmaktadır.. gece gündüz, yaz kış farketmez ama ağustos böceğinin hali pek iyi değildir. Ne söylediği şarkılar, nede çaldığı saz doyurur karnını.gider çalar karıncanın kapısını.karınca bin bir nazla açar kapıyı.ağustos böceği durumunu anlatır.aç kaldığını,yatacak yeri olmadığını söyler.karınca aklınca güzel bi ders verir bizim ağustos böceğine.kısaca;başka kapıya der.saz çalıp,şarkı söyleyeceğine,çalışsaydın.kapatır kapısını.ağustos böceği bundan ders almış mıdır bilinmez.hatta ders alması gerekli midir o da bilinmez..bence karıncanın bu acı öğretisinin ardından bile sazını eline alıp,şarkısına devam etmiştir.elbet toprakta karıncanın toplarken gözden kaçırdığı,ona yetecek kadar yiyecek kalmıştır. Ne ağustos böceği sazından, şarkısından vazgeçip yarınını kurtarmak isteyecektir, nede karınca çalışıp didinmekten ne saz çalmayı nede şarkı söylemeyi öğrenecektir..keşke hayat sadece bir tarafı seçmek zorunda bırakmasa bizleri.. Ben yaşadığım anları seviyorum.hemde çok.her ne olursa olsun.acı yada tatlı, güzel yada çirkin..yaşadığım her an dün gibi aklımda en güzel yanlarıyla..çünkü beynim bana acı veren taraflarını çoktan sildi.yaşadığım her güzel şeyin yarınlarda da yanımda olabilmesi için tanrıya dua ediyorum.. Ve yanımda ki en güzel şeye bakarak Behçet Necatigil'in dizesini kendi dizemle tamamlıyorum;

"herşey çabucak anı oluyor..sen anı olma e mi..."
BuRÇiN TaRKaN ŞeNGöNüL ...2006

Çarşamba, Nisan 19, 2006

AŞK DİLİYORUM SANA

Hayatı kendi eliyle yoğurmalı insan, kendi kontrol etmeli.Ne yaşıyorsa istediği için yaşamalı, neyi istiyorsa onu yaşamalı.Aşktır aslolan ve her duygunun üzerindedir, asıl aşkı yaşamalı insan hakkını vererek. Dünyanın en isyankar duygusudur aşk.Hiçbir kuralı tanımaz, hiçbir kural aşkı engelleyemez.Aşıksan senden ve sevgilinden daha önemli başka hiçbir şey olmamalıdır dünyada.Önceliği başka şeylere veriyorsan, kandırma kendini, aşk falan değil senin yaşadığın.
Aşk, içinde bulunduğun durumu birden değiştirir.Her şey yenidir artık.Geçmişe dair verdiğin sözlerin, ettiğin yeminlerin dahi önemi yoktur.Aşkı bir takım şartlara bağlayamazsın.”Şu şu şu o zaman bu bu bu olur” demek saçmalıktan başka hiçbir şey değil.
Cesurların işidir aşk.Meydan okuyanların işidir.Devrimci bir ruh taşır bu yüzden.Her aşk iki kişilik devrimdir.Bu devrimi yapamayacaksan yeltenmeyeceksin bile aşık olmaya.”Ben bir yandan statükomu korurum, bir yandan da aşkımı yaşarım” diyemezsin.Hep yarım kalırsın o zaman.Hiçbir şey tam olmaz.Ne yeni bir hayata adapte olabilirsin ne de eskisinde kalabilirsin.
Seçme işidir aşk, seçeceksin.Sancılar çekeceksin, gecelerce düşüneceksin; ama seçeceksin.Yok öyle çekimser kalmak aşkta.Bahaneler uydurup sonra da bu bahanelerin doğruluğuna kendini de inandırıp ne kadar yaşayabilir ki insan? Kimse senin tercihlerine karışmaz; ama sen aşkı tercih etmediysen kimsede sorumlu değildir bundan.Aşıksan kendin için aşıksın, kendini mutlu etmek için aşıksın.birilerini mutlu etme adına yaptığın her şey sana mutsuzluk olarak geri dönecek, çaresi yok.

Mutlu olmayacağını bildiğin yerde de olmayacaksın o zaman.
Güçtür aşk, insana, deli fırtınalara, kasırgalara karşı koyma gücü verir.

Reddettiysen aşkı, bu güçten de mahrumsun demektir.Zavallı bir yaprak gibi savrulacaksın her rüzgarda.Bir dalın olmayacak tutunabileceğin.Ve bir gün- üç gün sonra yada yıllar sonra, fark etmez- geriye dönüp baktığında “ne yaptım ben” demek için ne kadar geç olduğunu anlayacaksın. Koca bir ömür var önünde şimdi.Sağlık, mutluluk, para ve başarı diler herkez.

Bense aşk diliyorum sana.
Ayağının dibine kadar gelen aşkı anlayabilecek kadar güçlü duyguların olsun

Olsun ki sen koca bir yılı pişmanlıklar içinde geçirme...

Çünkü…

Geri döndüğünde orda olmayabilirim….

ANoNiM....

Cuma, Nisan 14, 2006

GiT Ellerinde Bensizliğin Öfkesiyle ...

sen orada bekle , ben buradayim icimde kopek gibi havlayan yalnizligimla ,
cunku ben buradayim karanliktayim da..
belki gelmem gelemem bes dakika bekle sonra...
git ellerinde bensizliğin öfkesiyle ....nedense..?

cunku yüreğimi kestin kanıyor ,arasıra söylemesemde sana ,kan tutar beni kokusunu duyunca.
Yanimda oldun mu seni daha çok seviyorum.., yoksa yanimda olmadin mi seni daha cok seviyorum bilmiyorum.. Ama ben seni her halinle seviyorum, sadece kendime söylemiyorum. Canımı çok yaktın da soğuk sular attınya yüreğime ..ondan belkide.

yuzunu islatmadan aglayabilir misin ben günlerdir öyle ağlıyorum kalabalıkların arasında. yari geceden sonra telefon ettin mi hic rastgele ,Her rastgelede sevdiğinin numarası düştümü tellere.. ben senin olmadigin yeri ariyorum belkide ...Sen benim olduğum yerde hiç olmadın ya
belki gelmem gelemem bes dakika bekle Sonra...
Git ellerinde bensizliğin öfkesiyle.. hala....nedense..?

bana ait ne varsa seni korkutuyor dimi.. sana ait içindeki öfke nefret varya ..hani geçmişe kilitlediğin kendini , oda beni korkutuyor , tahammülsüz zamanlarında ne varsa hicbiri benim degilmiş gibi , sen benim değil de geçmişinde yaşattığın onlarınmış gibisin...öylemisin..
belki gelmem gelemem bes dakika bekle sonra...
git ellerinde bensizliğin öfkesiyle ..hala....nedense..?

belki olmek hakkimi kullanmam gerekiyor du beni anla diye.. Belki de sırat köprülerinde elimde bir değnekle yürümem gerekiyor du gözlerinin aksinde, sevgimi alıp duvarlara çarpıp gözlerin gibi kara , sonrada yüreğimi çarşaflara bürüdün ya kapkara ...

Boşver işte ...ben seni seviyorum hala.. Bitmez bu sevgi ..içini o kadar niye doldurduk ki.. Ama ...ama ....ama hala uzaktan bakıyorum sana.. Senin bana baktığından daha yakın .. Ne olur ..ne olmaz ...bilmiyorum .. Seni o kadar çok seviyorum ..o yetiyor bana..
belki gelmem gelemem bes dakika bekle sonra...
git ellerinde bensizliğin öfkesiyle ..hala....nedense..?

BuRÇiN TaRKaN ŞeNGöNüL ......2006

Perşembe, Nisan 13, 2006

Sen ...içimdeki!.

Bir sabah ki…
gün ışıltısı kadar parlak
gözlerinle karşılarsın onu...

Bir sabah ki…
akşamdan kalma
hatıraların ısıtır içini...

Bir sabah ki…
avuç avuç suyla kadife
yüzünü okşar sanki...

Bir sabah ki…
ansızın uyansan da
bu günün güzelliği ayıltır seni…

Ve işte bu sabahtır ki ..
doğduğun o günden bu güne ,
o sabah ki kadar saf ve temizsindir sanki…

Olmasan ne yazar ki...
yada , öyle hissetmemen ne değiştirir ki...

Sen...
herzaman güzel , zarif,
kırılgan aldigin nefes kadar doğal..

Gözlerindeki o gizli ışık kadar samimi...

Yüreğinin en derinlerindeki
çocuk kadar masumsun..
Benim için …

Seninle yada sensiz olmak değil önemli olan,
Bugününde bir kaç kelamlada olsa..
paylaşmak benimkisi…
önemlisi

DOĞUM GÜNÜN KUTLU OLSUN ...

Sen ...içimdeki..

BuRÇiN TaRKaN ŞeNGöNüL ......2006

Çarşamba, Nisan 12, 2006

Sevginin "en" hali

Zamanın birinde bir adam yaşamış..
bir de dillere destan aşkı diyardan diyara taşınırmış..
Öyle sevmiş öyle aşık olmuş ki gözleri sürmeli,
balık etli ,hem cilveli hem edepli, esmermi esmer
Gözleri kara ..kaşları onlardan da kara
bir kadına kıskançlık nedir bilmeyen bu adam
kendini hatta tüm gelmiş geçmiş hayattaki
yürekleri aşarak bazen karın spazmları..bazen de mide kanamaları geçirecek kadar kıskanmış o kadını.....yanındayken cengaver kesilir olmuş..bakkala çakkala tavır , posta koyar Olmuş.
Ne onsuz yapabiliyor nede onunla huzura erebiliyormuş...kıskançlık o ki ...önce etekler uzamış sonra
Bluzların kolları ..yetmemiş kapatmış o güzelim o kaymak gerdanını ...rüyalarına girer olmuş kiraz dudakları
Birde dudaklarına düşen lüle saçları....seher vakti kalkıp kapatmış kuzguni besberrak kısrak karası saçlarını...
Yolda daha rahat yürür olmuş adam ,dikkatini vermeden afeti hatuna ..ama konuşur olmuş mahalle halkı
Sanki inat edermişçesine bastıra bastıra hatununun gözlerinden ....uykular kaçmış dal dal sigaralar tellendirilmiş. Sabahın ilk saatlerine kadar...dedim ya onsuz da olmaz onunla da diye...yanından ayırmazmış hiç.. hattaki hacetine kadar düşünmüş taşınmış..yürümüş durmuş o kararı verene kadar ....tüm dini inançlarına ters De olsa kapatıvermiş karısını tüm dünyaya..derin derin oh lar çeker durumuş ... karısını kimseler görmüyor , süzmüyor diye....afet ise mağrur ve mahpus ellerinde yaşamak için tek çare boyun eğmek adamının isteklerine...her ne kadar gönlünden bu adam düşüp ölsede....

Günlerden birgün sehir dışına çıkması ve uzunca bir zaman kalması gerekmiş...
içinde fırtınalar ..yüreğinde şimşekler çakar olmuş , özleyeceğine mi yoksa kıskançlığından kuduracağına mı yanarmış...alsa götürse ..sırf erkek varmış toplanılacak yerde ..şanına leke sürdürmek istememiş kılıbık diye ...götüremezmiş o yüzden yanında....napar mış ne edermiş bilememiş...o gittiğinde geride böyle bir afeti ona göre bu kadar kurdun içinde bırakmak ölümden betermiş.......sonra aklına kapıyıa dışardan kilit vurup
Gitmek gelmiş...vurmuş kilidi içi rahatlamamış....kıskançlık bu dururmu ...ya demiş sıkılırda pencereden kaykılırsa o gözler....naparım diye düşünmüş....açmış kilidi ...bağlamış afeti bileğinden camdan pencereden en uzağa ...vurmuş kilidide başlamış yürümeye....

Ne mümkün yürümek içinde feryat figan kıskançlık çığırtkanları ...dururmu dönmüş geriye ....acaba demiş mahallenin yağız delikanlıları şevke gelirde ya girerde namusuna göz dikerlerse... Yine bilememiş ne yapacağını .....çıldırmaması ile arasında tek bir küçücük yürek varmış ama o yüreği kendisinden bile kısakınır olmuş adam....ve ayyuka çıkmış duyguları ile insanlığını bile unutmaya başlayıp ..kuruntularının üstüne
kat kat kuruntuları dikmiş....sonunda bakmış olmayacak önce ayaklarını kesmiş bacaklarıyla birlikte kızın ..olurda bir yolunu bulupta atmasın kendini dışarı diye....yetermi demiş hayııır ..ya peki elleriyle tırnaklarıyla sürüyüp o kısrak bedenini dışarı çıkarırsa....kesmiş ellerini kimseler ellemesin kimselerin elini tutmasın diye...

Birazcık rahatlamış ama bir avuç kuruntu kemirmiş çılgın beynini ......ya yardım isterse çığlıklarıyla... olmaaaz...kesmiş pespembe dilini kimselerin kulaklarında sesi çınlamasın diye..,bir an bi boşluk hissetmiş yüreğinde sanki huzur bulan bir ruh gibi yükseliyormuş gökyüzüne ...kaldırmış artık afetliği mazi olmuş kadını yerden ...canı sıkılmasın ..en azından aralanmış perdeden bakar diye aşk merdivenin durduğu tabureyi çekip ..üstüne koyuvermiş afet ten geri kalan bedeni ..bir büst ..bir anıt gibi..kadının kapkara sarhoş eden gözlerine bakarak...eğilip dudağına bir buse kondurmuş..ve kulağına eğilip "seni çok seviyorum biliyormusun...o kadar çok seviyorum ki lütfen beni anla" demiş..."kimselerle paylaşama seni....lütfen ..lütfen anla beni.." deyip ellerini yıkayıp üstünü başını toparlamış....sonra kadının tam önündeki televizyonu açıp...son kez kapıdan çıkarken ..katran karası o gözlere bakıp iç geçirmiş en derinlerinden....ve vurmadan kilidi kapıya sadece çekmiş kapıyı gitmiş yoluna......içi rahat ,gönlü kuş gibi kalbi ise sevgi dolu hissederek kaybolmuş sokağın ucunda ....
.
Gün ışımış ..çiçekler güneşe yüz vermiş...insanlar mahmur günaydınlar içindeyken adam varacağı yere çoktaan varmış..gözü arkada kalmadan.....afet ise dururmuş bir büst edasıyla konulduğu yerde ....haraket edemeden...belki de umut bile edemeden....birden irili ufaklı kah çok sesli kah az sesli çan sesleri zil sesleri duyar olmuş uzaklardan...insanlar çığlıklar atıp ..gülüşüyor ..sevinç çığlıkları
atıyormuş çocuklar...her ne kadar merak etsede ...merak ettiğiyle kalacağı için pek oralı olmamış ilk başlarda...sonra perde aralığından rüzgarla , sel gibi insanların geçtiğini ....arabaların o arnavut kaldırımlarında çıkarttığı tekerlek sesleri merak uyandırmış...dilsiz vucudunda...ama nafile...napabilirmiş ki....kocasının dönmesini beklemekten başka......

Birden bir karaltı hareketsiz kalmış ...hafif aralanmış perdenin ardında...uzun bir sessizlik olmuş ..o karaltıyla aralarında...sonra birden bir rüzgarla kaybolmuş karaltı tek görebildiği gün ışığında ....aradan epey bir zaman geçmiş dakikalarca. Sonra kapının önünde bir çift topuk sesi duymuş ...sonrada kapının kol sesini....korksunmu bir yabancıya böyle görüneceği için....yada sevinsinmi kocasını bu kadar özleyeceğini düşünmediğini farkettiği için...yada ne olursa olsun bir yabancının kollarında aslında olamamanın
Verdiği hüzün için...bu duygular sarmışken içini ...kapı açılır ve arkadan vuran güneş ışığı aydınlatır afeti...ama göremez yabancıyı saatlerce , kaldığı karanlığın verdiği geçici körlük yüzünden..sadece devasa bir karanlıktır içeri giren...yavaş ve emin adımlarla yaklaşır...afete doğru.. afet karıştırmış tır duygularını birbirine ne hissedeceğini bilemez....korku..heyecen..nefret..merak..umut hepsi ama hepsi bir cadı kazanında
kaynıyordur adeta....yabancı elini uzatır önce saçını okşar sonra yanağından akmış kurumuş kanları siler hafifçe...kavrayıp belinden bir bebek edasıyla kucağına alır...döner ve yine emin ve ağır adımlarla kapıya doğru ilerler....kapı eşiğinden geçip bir büyük arabaya doğru götürüp arabanın pek te rahat olmayan koltuğuna oturtur....sonra kapıyı kapatır...araba hareket eder...birden gözüne kapının üstündeki
Renkli kabartma yazı takılır.....önce içi burulur...sonra hüzün çöker kalbine...salına salına gezindiği o günler gözünün önünden geçer...sonra garip bir umut dolar içinde...sanki özgürlüğün ilk nefesidir içine çektiği biraz küflü de olsa...sonra buruk bir sevinç kaplar içini en son o güzel gözleri bi yazıya takılı kalır dakikalarca....orda şu yazıyordur....


"UMUDUN HİLİKATGARİBELERİ GEZİCİ SİRKİ"
" SHOW BAŞLIYOR BU GECE "

BuRÇiN TaRKaN ŞeNGöNüL ....deneme ...2002

Salı, Nisan 11, 2006

Sen Geldin...

Neydi seni bana taşıyan …sen geceye yakındın. bende sana…
Ağır aksak işleyen zamanların düşürdüğü tuzaklardan kurtulup geldin , hoş geldin
Korkularınla, çocukluğunla, sırlarınla ve sadece gözlerine derin bakanların görebileceği acılarınla geldin, iyi ki geldin…
Bekleyişlerimin içine hapsettiğim özlemlerim vardı. Nicedir kimseyle paylaşmadığım hüzünlerim. Soramadığım sorularım.
Hatırladığımda yüreğimde yaratacağı o korkunç sızıyı duymaktan korktuğum için beynimin br köşesine fırlatıp attığım ve bir daha hiç dokunamadığım Anılarım vardı…
Şimdi özgür bıraktım özlemi. Şimdi sevinç te hüzün de doyasıya yaşanıyor bende
Sorular cevabını buluyor, çünkü sen geldin…
Susmak ne çok akıllandırmış beni,ne çok biriktirmişim kelimelerimi …Birbir dökülürken dilimden sevda sözcükleri , senin o tedirgin duruşun bile durduramıyor beni.
Seni soluyan bir rüzgara kapılmış gidiyorum.Yüreğimi bir yelken gibi açtım seninle dolduruyorum.
Seninle olmanın seni yaşamanın ve zamanı sadece seninle paylaşmanın eşsiz hazzını duyumsuyorum,ne iyi etinde geldin.

Eğer bir büyüysen sen lütfen hiç bozulmasın bu büyü. Bir hayali yaşıyorsak kaybolma
Hep biz çözecek değiliz ya gerçeğin düğümlerini , bırak kendi halinde kalsın.
Ruhuna talibim ben, asıl gerçek bu
“O” sensin biliyorum. Kaçışlardan bıkmış, hep yarım kalmış ruhum bir tek seninle doyuma ulaşacak, kendini bulacak. Dedim ya sen geldin…

Birde mavi var öyle ya…Nereye saklamıştım maviyi? Kimlerden gizlemiştim de yok sansınlar istemiştim. Yavaş yavaş yok oluyor yüreğimin gri katmanları. Maviyle anılıyor görebildiğim her şey. En çok maviye tutkunum ben. Bu yüzden mavi sen oluyorsun, çocuk gibi seviniyorum.S en maviyle geldin.

Sahi çocuk olmayı ne kadar özlemişim ben…senin içindeki çocukla oynayacak bendeki çocuk.Yalansız ve saf olacak.Kumdan kaleler yapacak,içine seni koyacak.Kaleyi yıkacak,seni kurtaracak,kahramanın olacak
Çığlıklar atacak, Hiç yorulmayacak,sensiz hiçbir oyunda ebe olmayacak. Korkma , içimizdeki o çocuklar hep yaşayacak. Kimsenin onlara zarar vermesine izin vermeyeceğim. Çünkü sen o çocukla geldin.

Yoktum ben , senden önce yoktum sanki. Sen geldin varlığını bildim.
Sen geldin bir dokunuşun, bir öpüşün nasıl da büyük bir hazza dönüştüğünü gördüm.
Sen geldin
Ben oldum

Sen geldin
Adım aşk oldu...


BuRÇiN TaRKaN ŞeNGöNÜl

Pazartesi, Nisan 10, 2006

Yürektir .....hep elinde kalan.




uzun bir tünelse yüreğimiz,
ve ..aşksa sonunda ki parıltı...
elbette ki yaklaşmalısın.
ama ...yorgun düserde halin olmaz ya..
ne adım atmaya ...
ne de ayakta kalmaya..
durup beklemelimisin acaba..
yada öyle gibi gelir.
çünki parıldıyorsa..
azda olsa yaklaşır sana..
ya o parıltı ..sadece bir sokak lambasıysa.....

yürektir aslolan..
söyledikleridir bazen ciglik cigliga..
bazen fisiltilarla..
icinde kopan firtinalardir..costuran bedeni..
azgin dalgalar..yada rüzgarlardir..
dönsede melteme yada dingin bir havaya..
devinimdir kanin akisina...
sebebi bir sokak lambasi..
bir elmas..bir kömür..
yada bir çöp adam olsada..
o an hep parildar nasil olsa..
gozlerin kamasir ..yada gormez olsada..
bosveririsin sonrasini..
iste ask da bu degilmidir..
ister bir defa ..ister bin defa..
aslolan ..
yasadigindir her defasinda...
yasayabilmektir..ilki kadar icini kaynatircasina..
kaynamali icin..
avaz avaz bagirmaliki yuregin..
yasiyorum diyebil...ki
nefesin kaybolmasin ..bu ucsuz bucaksiz diyarlarda..
ya isitsin birinin busesini..
ya da sondursun o son kandili..
ask varsa ki.
..acı ..elem..keder.."ask" dedirtir ona
geriye biraktigi tek gercek ve simgesi
onun yegane mirasi...dir aci....
eriyorsa basin goklere askla..
acida mıhlamali seni ..cakilmalisin ki..
ayaklarinin uzerinde durabil ....
o tünelin basinda..
elmas kalmak ..hep parildamak
degil dir onemli olan aslinda..
varolmalisin yasadiginla...yasayacaklarinla..
bu kadar kelama neden olmasa..
en tane duyguyla calkalamasa..
ask denir de ..aciyla sivanirmi bir okadar yara..
gitsen de kalsan da ...
beklesende ...beklensende ...
elmas ta olsan ... pas tutmus bir civi de..
o isik hep aynı tünelin sonunda ...
sen gozlerini kapasanda....



BuRÇiN TaRKaN ŞENGÖNÜL .....08/2004

Perşembe, Nisan 06, 2006



Özlemek ...

Birden özleyiveriyorsunuz... Çoktan unuttuğunuzu sandığınız ya da yalnızca bir kere karşılaştığınız ve özlemek için yeteri kadar tanımadığınız birini bir sabah çılgınca özleyerek uyanıyorsunuz.
Rüyalarınız, içinizdeki o gizli, esrarını ele vermez büyücü, siz çarşaflarınızın arasında, bütün tehlikelerden uzak, güvenle yattığınızı sandığınız bir anda, usulca ruhunuza sokulup, sizden habersiz oralara yığılmış cephanelikleri birer birer ateşleyiveriyor.

İnfilaklarla sarsılarak uyanıyorsunuz.
Hayatınızda olmayan birini hayatınıza almak, ona dokunmak, onun sesini duymak için kıvranırken buluveriyorsunuz kendinizi...
Özlemek, o yakıcı istek, bilinen herşeyi ve önem sırasını değiştiriveriyor.

Özlediğiniz ise çok uzaklarda...
Yanında olmasını istediğiniz halde yanınızda olmayan bir tek kişi, yanınıza bile yaklaşmadan, hatta onu özlediğinizden ve onu istediğinizden haberdar bile olmadan, bütün hayatı, bütün görüntüleri eritip başka kılıklara sokuyor...

Ahmet ALTAN

Çarşamba, Nisan 05, 2006


KaDIN Dediğin...

Kadın dediğin güzel olacak arkadaş.Şöyle savurdu mu eteğini, ruhun rüzgarına kayacak. Bacakların, ayakların, bilekten bağlı ayakkabıyatutunan parmakların, seyrine doyamayacaksın. Bakımlı olacak kadın dediğin. Saçları ipek, topukları pembe, boynu ince,salındı mı kuğu gibi zarif olacakve zarifliğinin ortasındabir hanımefendi barındıracak. Güzel olacak ama kaşı, gözü,bacağı, iki meme ucundan önce,sözü doğru, ruhuaydınlık olacak, güzelliği komple olacak Korkmayacaksın gecenin birvakti sol cenapta yüzünü gördüğünde.Yeni bir kabus gibi yaşamayacaksıngerçeği de. Güzel olacak ama, aklını evde tutacak kadar da akıllı....Seni elinin tersiyle değil,avucunun içiyle kavrayacak...Bileceksin ki “emin ellerdeyim, başkası tutamaz beni böyle.”Rahat olacaksın yanında, Çok konuşmayacak, beynini didiklemeyecek küçük kurtçuklarla. Sıradan ve kabullenir yaşamanınne demek olduğunusindirmiş olacak içine.Asla şatafat düşkünü olmayacak. Doğum günlerinde bir sıcacık öpücüğünyerini, tek taş bir De Beears'ın alamayacağını algılayacakkadar doygun olacak. Hatırlaman yetecek özel günleri,pahalı bir hediyeylesavuşturmadan sadeliğin içindefarkedilir olabilmeyi,gösterişli kıyafetle bir tutmayacak. Duruşu, oturuşu,yürüyüşü abartılı değil,basit hiç değil, sadelikten oluşacak.Kendini süs bebeği gibi ortaya atıp, fingirdeşmeyecek başkalarıyla. Ekonomiden, politikadan, milli maçlardanve kültürel olaylardan haberi olacak.Bizi kim yönetir, nasıl yönetir,demokrasi, monarşi, oligarşi nedir, bilecek.Saf hatun numarasıyla cahilliğinigüzelliğiyle örtmeye yeltenmeyecek.Gezip, eğlenmesini bildiği kadar,pazar parasını kozmetiğe yatırmamasıgerektiğini, domatesin, ekmeğin, soğanın, kıymanın kaç para olduğunu bilecek.Cak cak telefonda konuşup,“niye böyle fatura geldi” hayrettribine girmeyecek.Eşini dostunu kollayacak ama içivıcık vıcık dedikodu yumağının içindekaybolmayacakMarka düşkünü,moda düşkünü olmayacak kesinlikle...Takip edecek ancak yakışanı seçecek.Sökük, paça boyu, fermuar dikmeyi bilecek,her seferinde terzi aranmayacak pırnık pırnık. Elinden her iş gelecek.Marifetlerini sadece seni elde ederken değil,seni elde tutarken de gösterecekve tüm bunlar içinden gelecek içinden, göstermelik olmayacak.Adamın sinirini bozmayacak,tepesini attırmayacak,c inleri başına toplamayacak, kör olası dilini gerektiğinde yutacak...Çarşı Pazar görmesini,sana don külot almasını, gömlek ayakkabı numaranı bilecek...ve zevki seni giydirecek kadaryerinde olacak,kendisini giydirmeyi bildiği gibi Orada burada dedikodu yapmayacak,laf taşımayacak, ayıkla pirincin taşınıdurumlarına sokmayacak.Ortalık yerde kahkahalarıylasebepsiz çınlamayacak.Dekoltenin dozunu kaçırmayacak amasıkı sıkıya da kendini ambalajlamayacak.Açık saçık olan elbisesi değil,sana olan ilgisi olacak vebunu gösterebilecek medeniyetiOnu bir kediyi sever gibi seveceksinyanı başında ve huzurla...Öyle “çağırdım, gelmedin,geç kaldın, aramadın, sormadın,kiminleydin, hesap ver” yapmayacak.Sana yüreğiyle güvenecek,inançlarıyla sokulacak. Bilmem kimin sözüne aldırmayacak,asla arkadaşlarının arkasından konuşmayacak, hele küfür hiç etmeyecek.Sınırını zorlamayacak ,salya sümük ağlamayacak,kıytırık nedenlerdenhır gür çıkarmayacak.Sözü dinlenir, anlaşılır olacak.Bir hatayı allayıp pullayıp abartmayacak Gömleklerini o ütüleyecek veo gömleğe hangi pantolon yakışır bilecek. Ama hayatı giyim kuşam üstüne kurulmayacak.Uyum ve uyumsuzluk nedir bilecek.Bir kere, topuklu ayakkabıyla spor ayakkabınınayrımını yapabilecek arkadaş.Dağa çıkarken rugan ayakkabı giymeyecek.“Of yoruldum, beni ara,beni al, beni bul, bunu isterim” değil,“sence de uygunsa, yanındayım, ben gelirim,merak etme” olacak lügatında. Tereciye tere satmayacak yani. Hissettiğiyle yaptığı şey arasında uçurum olmayacak.Cesur olacak cesur.Seni seviyorum derken korkmayacak,başka şeylerin arkasına gizlenmeyecek vearkandan laf söyletmeyecek....Kadın dediğin iyi sevişecek arkadaş.Koyun gibi yatmayacak,kımıl kımıl olacak yatakta.Aklını başından alacak ama,aklını sadece bununla yormayacak.Delireceksin ama delirmenhastalıktan olmayacak.Uzanıverdi mi yanına boylu boyunca,göğsünde atan kalbinin yerinekoyacaksın kendini,ruhunu, her şeyini.Aşksız yatmayacak yatağave sen bunu bileceksin.Kadın gibi kadın olacak, kadın dediğin,çıtır çerez niyetine yemediğin.Bir gecelik değil, ömürlük olacak ömürlük. Yıllara rehaveti değil huzuru taşıyacak.En seksi leydi olmayı da bilecek,hanım sultan olup sözünü geçirmeyi de.Cıvık konulara takılıp zaman tüketmeyecek, küsmeyecek, süründürmeyecek.Kadın dediğin ayıp nedir, bilecekSıkboğaz edip, seni yalancı durumuna düşürmeyecek. Seni öyle bir tutacak ki arkadaş,sen bile şaşıracaksın öyle tutulduğuna. İki lafın başı, her tartışmada “ayrılalım”tehdidi savurmayacak.Sabırlı olacak veasla gururuna dokunmayacak... Tuzu az, şekeri çok gibi limiti olmayan prosedürsüz yemeklerle işi olmayacak.Şöyle pastırmalı kuru fasulyenin yanına tereyağlı pilavı konduracak şüphesiz. Salatasız oturmayacak yemeğe.Su getirmeyi hiç mi hiç unutmayacak.Temiz olacak her şeyden önce, mesela;köfteyi mıncıklarken elleri.Yahut pahalı parfümlerin sindiği,süslü püslü boyacı küpü gibi,her öptüğündebulaşık bir tadın kaldığıbir kadını öpmeyeceksin.Buram buram aşka sarılacaksın arkadaş. Buram buram kadın kokacak,kadın dediğin.Kadın dediğin güzel olacak amaeli yüzü düzgünden çok öte bir şey. Zeki olacak zeki,seni bir hamur gibi karmasını da bilecek,o hamura kendini katmasını da...Paranın gücünü bilecek amane parasızlığın ezikliğini ne deparanın kudurmuşluğunu yaşayacak. Değerlerini bir anlık hevesler uğruna terketmeyecek. Namussuzluğunu, ahlaksızlığını ancak ve ancak seni baştan çıkarırken kullanacak,yan gözle adam kesmeyecek,üstüne sevgili edinmeyecek Sarışın, renkli gözlü, uzun bacaklı, beyaz tenli, ince bilekli dilber filan fasarya...Kadın dediğin hatun olacak arkadaş,sözüne güvenilir, olacak. Bileceksin ki konuşulanlar burada kalır,kapıdan çıkmaz bir daha.Ağzı sıkı olacak kadın dediğin. Sırrını tutacak amagününü bekleyip kusmayacak...Para lazımcılardan, kürkçülerden,cep telefonu manyaklarından, dırdırcılardan,unutkanlıklarını senin üzerine atanlardan,kendi yetersizliğiniseni suçlayarak rahatlayanlardan, raf süslerinden, tehtidkarlardan, kaçaklardan, kıkırdayanlardan, boş bakanlardan olmayacak. Saflığı, cahilliği, aptallığı oynamayacak,biraz ukala olabilir ancak sana rol yapmayacak. Komplekslerini güzelliğiyle örtmeye çalışmayacak. Bir şeyi çok isterse ve inançları doğrultusunda yapacak En önemlisi kendini sevecek arkadaş, kendini sevmeyen kadından sana ne hayır gelir. Bir bakarsın ki yıllar sonra bu kadınla ne yatağa sığabiliyorsun, ne toprağa...Koluna takıp gezmesini de bileceksin gururla, koynuna çekip sevişmesini de şehvetle. Analığını da bilecek, çocuklarından saygı görmeyi de, anaya babaya hürmet etmeyi de...Kadın, kadın olacak be,s eni sadece sen olduğun için, sensin diye sevecek.Parayla pulla, kariyerle, güçle, kimin ne dediğiyle , sınırlamayacak.Hem sevgilin, hem arkadaşın,hem annen, hem çocuğun olacak,bağrına basacaksın huzurla...Bileceksin ki evde “O” kadın tarafından beklenmenin zevkini hiçbir zevk yaşatamaz sana…

Bir ERKEK ....

Salı, Nisan 04, 2006

ÖylESiNE...

Hepimiz kendi kabuğumuzda bir takım korkularla boğuşur dururuz. Bu korkular bazen bizi motive eder ama çoğunlukla engeller. Bunlarla mücadele zordur ancak imkansız değildir. Bu konuda benim yorumlarım ile dostlarımın çeşitli yorumlarını aşağıda bulacaksınız. "Geçmişi araştırmak, nedenlerini niçinleri aramak bize pek az şey kazandırır bence, geçmişi araştırmaktan ziyade, şu an, şimdiki konumunuzun farkına varmak ve bunu araştırmak bizim için daha iyi olur. Hatta bir söz var, çok beğenmiştim. "Yolunuzun üstünde okla vurulmuş bir adam bulursanız, o oku kimin sapladığını, ne zaman olduğunu, okun ucunun sivri mi, köşeli mi olduğunu, o ok saplanırken kişinin ne hissettiği gibi soruları sormayın, adamın vucudundaki oku, saplandığı yerden çıkartın" bu söz bence de ilk önce yapılması gereken şeyi belirtiyor. Oku araştırmayın, adamı kurtarın. Yüzeysel çözümler gerçek çözümler değildir. Makyaj yapmak gibi... Hayat boyu bu çözümleri uygulayarak, sorunundan, problemin neyse ondan kurtulamazsın. Geçmişe bak demiyorum. Bakma ama bugünkü konumunu görmek ve farketmek seni esas iyileştirecek olan şeydir. Eğer üzerinde ok varsa o oku al, ya da çevrenden gördüğün destekleri reddetme, bırak o oku almanda çevren de sana yardım etsin. Çünkü, daha sonra sen de çevrene yardım edeceksin, onların vücutlarına saplanmış okları çıkartmak için sen destek olacaksın. Bugününüzü farketmekten korkmayın. Geçmişi unutun ama bugün ne durumda olduğunuzu araştırın. Bundan korkmayın. Kendinize baskı yaparak ne hastalıktan kurtulursunuz ne sigaradan ne de fazla yemek yemekten. Sadece bir köprüdesiniz ve korkular içindesiniz ama bu sizin öz varlığınız değil, sadece hastalanmışsınız, biz de buna yardım edeceğiz, o köprüde size el vereceğiz, korkularınızı aşmanıza destek olacağız. Hepsi bu." "Kaçan kovalanır, kovalanan kaçar." Bu bazı ilişkiler için geçerli tabi. Her ilişkinin açıklamasının bu olduğuna ise katılmıyorum. Bazen dürüst, samimi, içten ilişkiler de olur. Bu aile içinde olabilir de, olmayabilir de, arkadaşlar arasında olabilir de, olmayabilir de, sevgili ya da kardeşler arasında olabilir de olmayabilir de. Bütün ilişkileri kaçan ve kovalanan olarak açıklamak haksızlık olur. İnsanların bilgisi arttıkça, sorumluluğu da artıyor. Gereğinden fazla bilginin de sonuçta rahatsızlık getirmesi kaçınılmaz demişsin. Bu Nietchze için belki geçerli olabilir. Her filozof, her düşünür, bilgiyi arayan her bilim adamı ya da felsefeci için bunun geçerli olduğunu düşünebiliyor musun. Öyle olsaydı çoğu bilgiyi aramazdı, ki bilgiye kavuştukça huzur bulan, bilgi ürettikçe ve topladıkça evreni, kendini ve anlamı anlayan ve doyumlu olan dahiler tarihte çoktur. Bunlardan binlerce örnek verebilirim. Benim anlamakta zorluk çektiğim şey, bilgiden, bilgi aramaktan ve bilgi toplamaktan, bilgi üretmekten neden bu kadar çok korktuğunuz. Eskiler gibi, aman fazla okuma, kafan bulanır mı diye düşünüyorsunuz bilmiyorum ama, herkes kendi kapasitesi kadar düşünebilir zaten. Herkes eşit derecede bilgi arar düşüncesinde değilim. Kimi bu konularda zaten meraklı değildir, farkına bile varmaz. Bilgiyi aramaz. Ama bilgiden korkmak işte bunu anlamıyorum. Bilgi beni enterese etmez, beni ilgilendirmiyor, cümlesini anlarım ama korkmak cümlesini anlamakta zorluk çekiyorum. Neden zorluk çekiyorum, bunu açıklamaya çalışacağım. Ölmekten en çok kimler korkar biliyor musunuz, hayatı dolu dolu yaşamayanlar, kendilerine bu izni vermeyenler, ölmekten daha çok korkarlar. Hatta akıllarında yaşamdan çok ölümü gezdirirler. Hep ölümle doludurlar. Yaşamı dolu dolu istediği gibi yaşamış ve yaşayan insanlar, ölüm konularından daha uzak olurlar. Akıllarına bile gelmez, gelse de uzun boylu düşünmezler, rahat ve doyumlulardır, istedikleri şeyleri yapabiliyorlardır. Neden ölümü kafalarına taksınlar ki. Bu söylediklerimde çelişki var mı. Ölmekle, yaşamak arasında olan bazı insanlar vardır, ben, buna eğer bana kızmazsanız sürünenler diyeceğim, sürünenler hem yaşamaktan hem ölmekten korkarlar. Ama aslında en korkulacak şeyi yaşıyorlardır. Ama bunun farkına varmazlar. Yaşamak çok zevklidir, neden, çünkü istediğin herşeyi yaparsın, yaşam çoğunlukla senin elindedir ve bu yaşamı sen istediğin gibi şekillendirebilir, yaratabilirsin. Sürünmek nasıl birşeydir. İstediğin birsürü şey vardır ama bunu yapmaya gücün, enerjin yoktur. Kendini zaten bunu yapacak kadar akıllı, zeki ve cesur görmezsin. Herşeyden korkarsın. Bazı fobili arkadaşların da bildiği gibi, ayakkabı bağını bağlamaktan, hareket etmekten bile korkacak hale gelirsin. Sizce yaşamak mı korkutucu, sürünmek mi. Madem size sordum, cevabını ben de vereyim. Sürünmek çok korkutucu. Allah kimsenin başına vermesin. Ölmeyi tercih ederim. Sürünmeyi tercih etmem. Ölmek bile sürünmekten daha iyidir. Dikkat ederseniz, aslında intihar eylemleri, kişinin kendine ceza vermesinden çok, acılarının biteceğini umut etmesinden kaynaklanır. Artık sürünmekten bıkmışlardır ve ölmeyi tercih ederler (tabi her intihar için bu geçerli değil, ama çoğunlukla böyle olduğuna inanıyorum) bazı intiharlar ise çevresine ceza vermek, onları suçlamak için de yapılır. Ama bütün intiharların ağır depresyondan olduğuna inanırım. İntihardan kurtulup, tedavi görüp, depresyondan çıkan çok kişi, nasıl intihar ettim diye şaşırır. Aslında acılardan kurtulmak için tek çare görürler. Aslında hiç de çare değildir. Neyse, konuyu dağıttım. Size bir sorum var. Orada rahat mısınız. Gerçekten anne karnındaki gibi emniyette, doyumlu ve huzurlu musunuz. Eğer öyleyse rahatınızı hiç bozmayın. Yoksa orada kendinize işkence mi yapıyorsunuz, yaşayanları seyredip, onlar gibi olmadığınız için kendinizi cehennemde yanmaya mı mahkum ettiniz yoksa. Bunu öğrenmeyi çok isterdim. Orada mutlu musunuz? Son söyleyeceğim şey, şu: hayattan korkmayın, ölmekten korkmayın. Sürünmekten korkun. En korkutucu şey aslında budur. Eğer hayatı dolu dolu yaşarsanız, ölmek aklınıza bile gelmeyecek. Ölüm sizden uzaklaşacak ve onu çok az ve çok daha az korkutucu düşüneceksiniz. Bilgiden korkmayın, bilgi üretmekten de korkmayın, yaşama korkunuzu da yavaş yavaş atmaya çalışın. Bunlar sizi kötü yapmaz. Zaten bundan daha kötü ne olabilir ki. Yaşadığınız hayat çok mu iyi. Kendi tecrit odalarınızda mutlu musunuz ki, herşeyden korkuyorsunuz. Esas korkulacak şey yaşadığınız tecrit odaları, sizin yarattığınız ve yaşadığınız cehennem hayatı. İnanın cehennem tam da sizin yaşadığınız şey. Başka birşey değil.

...............................................